21 Nisan 2020 Salı

YÜZYILLIK SOYKIRIM POLİTİKALARINA KARŞI YÜZYILLIK DAYANIŞMA RUHU GEREKİR


Yannis V Yaylalı 

Ermeni soykırımını 1915 senesinde gerçekleşti. Ermeni halkı  her 24 Nisan'da  yaşanan soykırım için anma gerçekleştiriyor .  Ermeni soykırımın üzerinden 105 yıl geçmesine rağmen soykırımı yapanlardan hesap sorulmadığı gibi, soykırımı yapan irade  ise bugün hala iktidardadır .Soykırımcıların bügun ki temsilcileri olan güçler  yüzyıllık projeleri olan coğrafyamızın tümüyle Türkleştirilmesi için geride derli toplu kalan son halka olan Kürt halkına ve Alevî kesimine karşı görülmemiş soykırım politikalarına devam ediyor. 

Ayrıca yüzyıl önce yaşadıkları soykırım ile coğrafyamızdaki varlıkları yok olma eşiğine gelen Süryani halkına yönelimleri de unutmamak gerekir. Sudan nedenlerle gözaltına alınan Süryani din adamlarını, toprakları zorla ellerinden alınmak istenen Süryani ailelerini ve son olarak da kaçırılan Diril ailesini, katledilen Şimoni Diril'i ve kaçırıldıktan sonra hala haber alınamayan Hurmüz Diril ile var olma ,yok olma mücadelesi veren Süryani halkına karşı yapılanlar da bu acımasız  politikaların sonucu olduğunu söylemek isterim . Ben de Pontoslu Rum halkının bir parçasıyım. Türkiye'den ayrılmadan önce son dönemde Süryani halkına olan yönelimlere benzer deneyimleri sahip olduğumu da aktarmak isterim.Elbette bu yönelim sadece bana değil, Pontos'da olsun  ya da Pontos dışında olsun, Pontos Rumlarının temel demokratik hakları için mücadele yürüten herkes için böyledir.İşte son dönemlerde  Romeika/Pontiaka  diline dönük çalışmalar yapan sanatçılar ve aktivistler de hedef tahtasına oturtulmuş durumdalar. Tekrar kendi öznel durumuma dönüp de devam edecek olursam , Şırnak'ta 22 Nisan 2017  tarihinde yakalanıp da hapishaneye gönderilmeme neden olan sürecin basamakları Nisan ayının son iki haftasına girdiğimiz günlerde Ermeni ve Pontos soykırımıyla ilgili yazdığım iki yazı ile tamamlanmıştır . 

Zaten Pontoslu bir Rum /Elen olarak Kürt halkı ile dayanışmam yüzünden daha önce çok sayıda hakkımda dava ve dosya açılmıştı. Gülenci darbe girişiminin ardından hükümet tüm ülkede ohal ilan ettikten sonra bu durumu fırsata çevirdi ve ülkede tüm muhaliflere karşı yöneldiler.Roboski katliamının 6. Yıldönümüne sayılı günler kala bizlerde yönelime maruz kalanlardandık. O gün gözaltı marifetiyle  esir alınmamız da, o süreçte hakkımızda açılan dosyaların davalara  dönüştürülmesi de  aslında bize verilen göz dağıydı. Hakkımda açılan soruşturmalar, 1) Kürt halkı ile dayanışma için yaptığımız şeyler 2) vicdanı retçi olduğum için yaptığım çalışmalar üzerinden açılan şeylerdi. O dönemde yeni olan ve ohal ile ortaya çıkan şey ise  3) Pontos Rum'u olarak yaptığım çalışmalar ve paylaşımlardı. Soykırım sürecinden sonra geride kalan biz Pontos Rumları sessiz kalırsak, kimliğimize dâhil demokratik, anayasal mücadele yöntemlerini kullanmayı tercih etmesek hiç bir sorun yoktu.Bunu yapmayıp da demokratik, anayasal yöntemler ile kendimize, halkımıza karşı olup bitenleri yüksek sesle dillendirmeye başladığımda , ohal'i fırsat olarak gören güç tarafıma karşı acımasızca bir yönelime  başladı.Süryani halkı şahsında olduğu gibi, tek tük bile kalsak yüzyıllık ırkçı Türkleştirme politikalarını günümüzde yürütenler için bu durum dahi engel olarak görülüyordu. Ne kendi halkına, ailene ne okduğunu soracaksın, ne de kültürümüze, dilimize, tarihimize ilişkin bir çalışma yapacaksın, eğer böyle çalışmalar yaparsınız şahsım örneğinde olduğu gibi  ülkeyi terk etmeye kadar varan cezalandırma yollarına mâruz kalırsınız. Yukarıda değindiğim  gibi bu cezalandırma şahsi değil, benzer yönelimlere maruz kakan aktivist ve sanatçılarımız da var. Aslında tüm bu yönelimler 1914 ile 1923 arası süreçte Pontos'da soykırıma maruz kalmış halkımızın verdiği demokratik hak arama yollarını kapatmak amacını da taşıyor, halkımıza karşı yürütülen soykırım politikalarının da devam ettiğinin bir göstergesi durumundadır. 


Geçmiş soykırımcı güçlerin günümüzdeki temsilcileri sürece göre  politikalar üretmeye devam ediyor. Geçtiğimiz yıl Pontos soykırımının yıl dönemi seçim çalışmaları dönemine denk gelmiş ve o dönem ki politika buz Pontoslu Rumları, Yunanlıları bir kere daha denize dökmek hükümetin seçim vaatleri arasında yer alıyordu. Ayrıca Mustafa Kemal'in muhafiz alayi komutanı ve Ermeni, Pontos Rumlarının, Kürt halkının kanlı katili çeteci milis albay Topal Osman paylaşılamıyordu . Çeteci milis albay'ı aklamaya çalışanlar mı dersiniz, yoksa balmumu heykeli yarışına girenler mi dersiniz , konsept inkar ve savaş konseptiydi, her şey, her kampanya ona uygun ilerledi . Aralik 2019 süreciyle birlikte ilk Çin'de ortaya çıkan #Colvid19 virüsü bugün nerdeyse tüm dünyayı etkisi altına almaya başladı. Türkiye de virüsün en yoğun yaşandığı ülkelerden biri ve maalesef İtalya benzeri gevşek bir politika izliyor. Bu yazının konusu ellbette virüs değil ama tam bu sürecin ortasında hükümetin başı olan kişi yine bir zor durumu 'fırsat' olarak gördüğünü açıkladı. 24 Nisan yaklaşırken Covid-19 ile ilgili ilginç bir yaşandı. Hükümete yakın medya da Ermenistan'ın Covid-19 yüzünden Türkiye'den tıbbı yardım istediği yazılıp çiziliyordu. Herkes bir anda şok oldu. Tabi bu haberin doğrulanması için gözler Ermenistan'a çevrildi.Neyse ki bir süre sonra  Ermenistan yetkilileri açıklama yaparak böyle bir şeyin söz konusu olmadığını açıkladı. Peki resmî olarak böyle bir sey söz konusu değilse bu durumun açıklaması ne olabilirdi. Daha önce de  bir çok kez benzeri durumda yaşandığı gibi ,Türkiye devletinin en hayati tehlikeleri yaşadığı dönemlerde, AKP hükümetleri bu dönemleri kendinden yana kazanca dönüştürmek için süreci istismar eder. Hükûmetin başı olan  taraflı cumhurbaşkanı RTE  bizi şaşırtmayarak Covid-19 virüsüyle ilgili  bu durumu 'fırsata' çevirebiliriz demişti. Hazır 24 Nisan yaklaşırken de fırsatlardan yararlanma  için  bir algı operasyonu  için start verildi. Bu algı oyununu seçimlerinde oldukça etkili olduğu Ermeni kilisesi ve din adamları üzerinden yaptı. Bu sefer geçtiğimiz seneden farklı bir yol izlendi, bu süreçte sözde Iyi polisi oynuyorlardı. Fırsatta ele geçmişken bu adımla ulusal ve uluslararası kamuoyu manipüle edilerek , 24 Nisan anmaların etkisi kırılmak isteniyordu . 

Bu soykırımcı güçlerin neler yapabileceğini, yukarıda izledikleri bazı politikaları irdeleyerek göstermek Istedim.Bu hastalıklı yapının ne kadar tehlikeli olduğu gün gibi ortada, şimdi bu modern Abdulhamitlerin , Enverlerin , Talat'larin, Mustafa Kemallerin politikalarına karşı çıkmayanların Ermeni soykırımına karşı dayanışması da sahtedir, yalandır ve iki yüzlüdür.Yüzyıllık soykırım ve politikalarına karşı, yüzyıllık soykırım politikalarını boşa çıkaracak bir dayanışma ruhu gerekmektedir. Ancak o zaman ilk etapta Ermeni halkına, Pontos Rumlarına, Süryani halkına yapılan soykırımlar ile hayata geçirilen  ve ikinci etapda Kürt halkı ve Alevî kesimiyle bugün devam eden yüzyıllık proje olan bu coğrafyanın ırkçı mana da Türkleştirme politikaları boşa çıkarılmış olur. Ermeni soykırımın 105. yıldönümü vesilesiyle soykırım mağduru olan mazlum Ermeni halkının acılarını paylaştığımı bir kere daha belirtirken, dayanışma duygularımı da paylaşmak isterim. 

#24NisanErmeniSoykırımı

15 Nisan 2020 Çarşamba

YUNANİSTAN COVİD-19 İLE MÜCADELESİNDE ZAFERİNİ İLAN ETMEYE HAZIRLANIYOR


Yannis Vasilis Yaylalı


Koronavirüs- Covid-19  ilk olarak Çin'in Wuhan şehrinde ortaya çıktı. Dünyanın gündemine ise 31 aralık 2019'da nedeni tesbit edilemeyen bir zature vakasının DSÖ'ne bildirilmesi ile oldu. Dünyaca  ünlü  bilimsel yayımlar yapılan [¹]Lancet'te yayınlanan bir makale de ilk hastaların  hikayelerine bakıldığında Wuhan şehrindeki deniz ürünleri toptan pazarı teması olan kişiler olduğu ortaya çıkıyor. Bu pazarda aynı zamanda canlı olarak yaban hayvanlar da satılıyor.Yine aynı makale de hasta hikayelerinden anlaşıldığına göre Koronavirüs ile ilk temas tarihi 10 aralık 2019 tarihi olduğunu görüşürüz .

Johns Hopkins Üniversitesi vaka
verileri tablosu 

Johns Hopkins Üniversitesi'nin düzenli olarak açıkladığı vaka verilerilerine bakıldığında[²] dünya da Covid-19 virüsünün ilk görüldüğü tarihten 11 Nisan 2020 tarihine kadar vaka sayısı  1.883.128 iken, yaşamlarını yitirenlerin sayısı ise 117. 569 olarak gözüküyor. Covid-19 virüsü ilk olarak Çin'in Wuhan şehrinde ortaya çıksada Johns Hopkins Universitetinin aynı veri kaynağına baktığımızda en çok Covid-19 vakası  559.794 kişiyle ABD'de görüldügü gözüküyor. Yine bu ülkede Covid-19 virüsü yüzünden 22.808 kişi yaşamını yitirdi. Yoğun vaka sayısı acısından Amerika'yı sırasıyla Ispanya, Italya,Fransa,Almanya ,Büyük Britanya, Çin, Iran, Türkiye izliyor. 

Çin'den sonra en yoğun vakaların görüldüğü ülkelerden biri de  Yunanistan'ın da komşusu olan Avrupa ülkesi Italya'dır. Italya'da 11 Nisan 2020 tarihiyle vaka sayısı 159.516 kişiyken, yaşamlarinı kaybedilenlerin sayısı 20.465 kisidir. Covid-19 vakalarında Amerika'dan sonra ölümlerin en yoğun yaşandığı ikinci ülke İtalya'dır . İtalya'da Covid-19 vakalarının ve ölümlerin  bu kadar yüksek olmasının nedeni Covid-19 virüsüne karşı tedbirlerde çok gevşek davranmasından, geç tedbir uygulamasından dolayıdır.

KRİZDEKİ YUNANİSTAN DAHA 11 COVİD-19 VAKASI GÖRDÜĞÜNDE OKULLARDA EĞİTİME ARA VERDİ

Yunanistan'da ilk Covid-19 vakası 26 Şubat'ta ortaya çıktı . Italya ziyaretinden Yunanistana dönen bir kadının kendi isteğiyle Selanikte hastaneye gidip kontrol olmasıyla ortaya çıktı. Iki gün sonra kendi isteğiyle doktora giden kadının çocuğunda da Covid-19 virüsü tesbit edildi. Daha sonra Italya, Mısır, Israil'den Yunanistan'a dönen kişilerde virüs'e rastlandı. Yunanistan'da 8 mart itibarıyla 11 kişiye ulaşınca Eğitim bakanı Niki Kerameos tüm okulların kapatılmasına karar verdi. Yunanistan hükümeti komşusu olan  İtalya'nın yaptığı aynı hataya düşmeyerek ülkesinde daha vaka sayısı iki haneli rakamların en altındayken okulları kapatarak Covid-19 virüsü için tedbirlerin başlatıldığını da ilan etmiş oldu. Ülkelerin  Covid-19 virüsüne karşı aldığı tedbirler o ülkelerin medeniyet seviyesini ortaya koyar. Aslına bakarsanız Yunanistan devleti neredeyse 10 senedir ekonomik krizler ile baş etmeye çalışan bir ülke durumunda, bu kadar zor durumda olmasına rağmen bir çok ülkenin tersine seçimini rantiyeyi koruma yerine insanından yana yapmıştır. Şu an da iktidar da bulunan Miçotakis hükümeti bir kaç yanlışın dışında dünyaya örnek olacak şekilde bu krizi doğru yürüttü.

İLK COVID-19 VİRÜSÜ KAYNAKLI ÖLÜM 12 MART'TA YAŞANDI . 23 MARTTA İSE SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI İLAN EDİLDİ 

Yunan hükümeti virüse hiç soluk aldırmadı desek yerinde tesbit olur. Covid-19 virüsü eğer bir zarar veriyorsa, Yunan hükümeti on önlem paketi  ortaya koydu . Mesela İlk Covid-19 virüsü nedeniyle  ölüm 12 Mart’ta yaşandığında , Yunan hükümeti buna karşılık , marketler ve eczaneler dışında tüm mağazalar, park yerleri, kiliseleri, kütüphaneleri, müzeleri, lokantaları, barları, kapattı . Yunanistan'da hükümet  tarih 23 Mart’ı  gösterdiğinde Covid-19 virüsü nedeniyle  ölüm sayısı 17''ye  ve vaka sayısı 695’e bulduğunda bu duruma cevap olarak sokağa çıkma yasağı uygulanmaya başladı.

Tüm bunlar yaşanırken halk sürekli bilgilendiriliyordu. Türkiye'de 10 Nisan'da olduğu gibi yangından mal kaçırır gibi sokağa çıkma yasağı ilânı olmadı. Alınan tüm önlemler  ya da alınacak tüm önlemler sırası geldikçe hükümet sözcüsü de olan bulaşıcı Hastalıklar Uzmanı Prof. Sotiris Tsiodras tarafından her gün saat 18.00’de Televizyonlar aracılığıyla halk ile paylaşıldı. İnsanlar en çok bilmedikleri şeylerden ve en önemlisi de bu bilmedikleri şeylere karşı ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını bilmediklerinde paniğe kapılırlar. Türkiye'de Covid-19 vakası neredeyse hiç yönetilememiş , bir gece yarısı alınan karar ile insanlar virüsün kucağına itilmiştir. Yunan hükümeti tane tane ,adım adım ne ile karşı karşıya olduklarını, ne tedbirler aldıklarını, halkin bu sürece nasıl katılması gerektiğini olması gerekene en yakın şekilde anlattı. Örneğin sokağa çıkma yasağı daha gelmeden halk hangi nedenler ile sokağa çıkabilecekleri konusunda bilgilendirildi. Yunan halkı iki kişi olmak koşuluyla spor yapabileceğini biliyordu. Evdeki evcil hayvanı varsa onun için dışarı çıkabileceğini biliyordu. Markete , eczaneye, doktora, bankaya, muhtaç kişilere yardıma, boşanmış çiftlerin çocuklarını görmesine vb toplum 6 madde kod haline getirilmiş sms ve internet yoluyla bilgilendirmek suretiyle dışarı çıkabileceğini  biliyordu. Bu yüzden kimse olup bitenler karşısında paniklemedi .

YUNAN HÜKÜMETİ COVID-19 VİRÜSÜNE KARŞI ERKEN ÖNLEMLER ALDI VE MEYVESINI HER ALANDA TOPLADI.

Başta da ifâde ettiğim gibi Yunan halkı cok uzun süredir ekonomik kriz ile baş etmeye çalışıyor. Hatta başka ek nedenler olsa da Syrıza hükümetinin seçimde yenilmesinin nedeni de kriz dönemi hükümeti olması ve kriz dönemi politikalarını, IMF yaptırımlarımı uygulamasında yatar. Bu süreçte tüm bedeli Syrıza hükümeti yaşasa da halk bunu böyle okumayıp krizin faturasını onlara çıkarmıştı. Eski hükümetin uyguladığı politikaların bedeli ağır olsa da Yunanistan bu politikalar sayesinde tam krizden çıkmaya başlamışken bu Covid-19 virüsü yüzünden yaşanacak kriz ile halk yine geçmişe dönüleceği korkusunu yaşamaya başladı.

Yunanistan devletinin başlatmış olduğu
evde oturuyoruz kampanyasi reklamı 

İnsan korkuları sadece dışarı çıkıp market alışverişi yapmakla sınırlı değil, çalışmadıklarında eve kapandıklarında , markete gideceklerinde alışverişi yapacak parayı nereden bulacaklar, çalışanların ve işsiz kalanların en büyük korkularından biri budur. Toplumda bir yanda bu korkular, endişeler yaşanırken, #covid19  virüsüne karşı de en büyük silah ise olabildiğince izolasyon ortamını sağlayabilmektedir .Yunan hükümeti tam böylesi dönemde Türkiye'nin de  kendilerinden sonra başlattığı #evdekal kampanyasina benzeyen #μένουμεσπίτι (evde oturuyoruz kampanyasını başlattı.Yunanistan #covid19  virüsüne karşı tedbirler kapsamında başlattığı  evde oturuyorum kampanyasını elbette fark yaratacak tedbir paketleriyle birlikte başlattı.Halkın haklı korkularinin önüne geçmek ve kaygılarını  gidermek için  kapatılan işyerleri ve çalışanlarının uğradığı zararların karşılanması için ilk paketi açıkladı. Ilk tedbir paketi için  10 milyar euro düzeyinde bir bütçe hazırlandı. Yine tedbirler kapsamında Yunanistan'ın , AB’nin covid-19 virüsüne karşı mücadele kapsamında AB üye ülkelerine dağıtılması beklenen 1 trilyon 500 milyar euro mali yardımı ile birlikte , bütçe fazlası olan 37 milyar euro'yu  da bu amaçla kullanması bekleniyor.

Birinci tedbir paketinde özetle; Öncelikle İşyerlerinden ayrılmak zorunda kalanlara 800 euro maaş bağladı. Beyan şartı ile işletmelerin tüm vergi ödemeleri faizsiz olarak  4 ay olarak ertelendi .Covid-19 virüsü yüzünden kapatılan işyerlerinde geçici olarak çalışma durumları askıya alınmış olan tüm çalışanlar için devlet iki ay boyunca 800 euro'ya varan para ödeyecek.Çalışanların emeklilik ve sağlık sigorta primleri tamamen devlet tarafından ödenecek.Çalışanların vergi ve ödemeleri 4 ay boyunca ötelenecek.İşyerleri geçici kapatılan şahıs şirket sahipleri içinde 800 euro ödenecek.Önlemler kapsamında kapatılan işyerlerinin kirasının %60'ını Mart ve Nisan aylarında devlet ödeyecek.Bankalara bireysel anlamda kullanılan kredi borçları eylül ayına kadar erteleyecek.İkinci tedbir paketiyle  ise ; İşverenler tarafından çalışanlar için Paskalya ikramiyesi verilecek. Kamuda çalışan sağlık çalışanları için de hükümet ek paskalya ikramiyesi verecek .Önlemler nedeniyle kapatılan işyerlerinin serbest çalışanlarına da 800 euro'ya varan ödemeler yapılacak . İşyeri kapanmamışsa bile durgunluk sebebiyle iş kaybı yaşayan serbest çalışanlara da ödeme yapılacağı garantisi verildi.İşyerlerinden ayrılanların ev kiralarının %40'ını devlet ödeyecek .

YUNANİSTAN KENDİSİYLE BENZER ÜLKELERLE KIYAS YAPILDIĞINDA DA VERDİĞİ   BAŞARILI MÜCADELE  ORTAYA ÇIKIYOR

Covid-19 virüsü ile ilgili Belçika, Hollanda, Portekiz ve Yunanistan arasında kıyaslama yapıldı.

Yunan hükümetinin coronavirüs ile ilgili
 hazırlattığı istatistik 

Kıyaslama * 26 Şubat ile 6 Nisan arasını kapsıyordu. Hazırlanan grafiğe göre,  17,1 milyon nüfuslu Hollanda’da  aynı dönemde 17.851 vaka görülürken, 1.776 kişi virüsten hayatını kaybetti. Ikinci karşılaştırma ise 11,1 milyon nüfuslu Belçika’da 19.691 kişi virüse yakalanırken, 1.447 kişi yaşamını yitirdi. Üçüncü karşılaştırma ise 10,3 milyon nüfusa sahip Portekiz’de aynı süreçte  11.278 koronavirüs vakası görülürken, 295 kişi yaşamını yitirdi. Yunanistan’da ise aynı dönemde  1735 covid-19  vakası  görülmüş ve 73 kişi hayatını kaybetmişti.

YENİ DEMOKRASI HÜKÜMETİ ERKEN VE SIKI UYGULADIĞI TEDBİR POLITIKALARI SAYESİNDE ANA MUHALEFET PARTISIYLE ARASINDAKİ FARKI İKİYE KATLADI

Yunanistan Covid-19 virüsüne karşı kriz yönetimimi başından beri sıkı tuttu ve bunun meyvelerini her alanda aldığını söyleyebiliriz. Hatta dediklerimi Pulse araştırma şirketinin SKAİ televizyonu için yaptığı anket de doğruluyor. Pulse [3] araştırma şirketinin SKAİ tv için yapmış olduğu ankette Yeni Demokrasi (ND) hükümetinin Koronavirüs salgını ile mücadele de başarılı olup olmadığı soruluyor. Sonuç ise ankete katılanların %82'si  ND hükümetinin koronavirüs'e karşı verdiği mücadeleyi 'kesinlikle olumlu' olarak görüyor.Hatta SYRIZA seçmeninin  %78’inin ve KİNAL seçmeninin de %89’unun ND hükümetinin yaptıklarını olumlu bulduğu görülüyor. Hükümetin sokağa çıkma yasağı ise  %86 düzeyinde destek buldu. Aynı araştırma şirketi bu dönemde başbakanlığa en uygun lideri sorduğunda Kiryakos Miçotakis %53 desteği bulurken, Aleksis Çipras ise %22'yi ancak bulabildi . Yine benzer şekilde aynı soru partiler açısından sorulduğunda ND %45,SYRIZA %22,KİNAL %5,5,KKE %5 olarak gözüküyor.

BU KAMPANYANIN HANDIKAPLARI DA VARDI. BİRİNCİSİ MÜLTECİLER, İKINCİSİ İSE KİLİSELER VE YAKLASAN PASKALYA

Yunanistan' da Mültecilere ilişkin yaşanan problemler sağcı Yeni Demokrasi  (ND) partisinin iktidara gelmesiyle daha da yakıcı hale geldi.Yunanistan'da herkes  ND'nin iktidara gelmesi durumuda mültecilerin bir çok hakkının askıya alınacağını ve koşulların iyice kötüye gideceğini konuşuyordu. Maalesef ND'nin iktidara yürümesi kadar gerçek oldu herşey ,ND hükümetinin mültecilere karsı bir çok konuda yönelim oldu bir çok hak gaspı yaşandı ama asıl patlama Koronavirüs meselesinden  hemen önce yasandı. Hükümetin Midilli ,Sakız, Kos adalarına mülteciler için kapalı kamplar yapmak istemesi üzerine adalarda yaşayan mülteciler ile polis arasında çok büyük gerginlikler yaşanmıştı. Bu yüzden sadece adalarda değil  tüm Yunanistan da çok büyük gösteriler gerçekleşmişti. Daha bu sorun bitmeden  Rusya ve Suriye tarafından Türkiye'ye Idlip'te ağır sonuçları olan vir operasyon yapılınca, Türkiye bir çok nedeni içerisinde olan mülteci savaşının startını verdi. Avrupa'dan para sızdırmak, en önemlisi de Suriye'deki varlığının kabul edilmesi ve pozisyonunun desteklenmesi için Yunanistan Turkiye sınırına doğru mültecileri yönlendirmeye başladı. Bu durum  Yunanistan'da ki  milliyetçi damarı okşadı . Zaten ND hükümetinin bu konuda ki tutumu da belliydi ve göstericileri  de özendirecek şeyler de yapraktan geri durmadı,  hatta  geçiçi olarak mülteci kabulünü bile durdurdu. Bu tür şeyler  milliyetçi ve faşistleri harekete geçirdi. Ülkemizi işgal ettirmeyecegiz sloganlarıyla  ülkenin dört yanında milliyetçi reflekseler gelişmeye başladi. Hattâ Avrupa'da ki faşistler dahi mültecilerin yogun yaşadığı yerlere akin etmeye başladı, hatta adalar da mülteci kamplarında  gönüllü çalışanlara saldırdılar.

Moria mülteci kampı
Tam böylesi sürecin orta yerinde Çin'den başlayan Koronavirüs Yunanistan da da patlak verdi. Yunanistan'da mülteci kamplarının büyük çoğunluğu Ege denizinde bulunan adalarda, Nisan ayına kadar mülteci kamplarında herhangi bir virüs vakasına rastlanmadı.Nisan ayının hemen başında Yunanistan’ın başkenti Atina’nın kuzeyinde bulunan ve toplam 4 bin 800 kişinin yaşadığı Malakasa ve Ristona sığınmacı kamplarında covid-19 virüsü tespit edildi.Bu iki Kampta ki vaka sayısı 28’e çıktı. Bu gelişmenin hemen ardından her iki kamp karantinaya alındı. Bunun üzerine Göçmenlerden Sorumlu Bakan Notis Mitarakis, parlamentoda yaptığı açıklamada, "Virüsün yayılmasını önlemek için tüm gerekli önlemleri alıyoruz" dedi. Adalar da ki en büyük problemlerden biri de Türkiye'den deniz yoluyla kaçak şekilde mültecilerin gelmeye devam etmesi,Yunanistan hukümeti ve kamuoyu en çok bundan çekiniyor . Sokağa çıkma yasağı ilr birlikte doğal şekilde izole olan adalar kampların tüm kötü koşullarına rağmen öyle büyük vakalar yaşamadı. Virüs açısından en çok korkulan kamlardan biri Midilli adasında bulunan Moria kampıydı, 25 bin mülteci bir arada yaşıyor.Neyseki korkulan olmadı, adada sadece bir vaka ortaya çıktı. Umarim bu şekilde de devam eder. Moria da bulunan kampın mutlaka fiziki yapısı küçültmeli ve adada yaşayan mülteciler Yunanistan'a dağıtmalı. Elbette genel önlemlerin de etkisi var ama şans  faktörü daha fazlaydı. Mültecilerin adalarda bulunması doğal izolasyon alani yarattı. Daha sonra tedbirler kapsamında yasaklar gelince adalara gidip gelmeler durdu. Fakat adalar da bulunan ve  kötü koşullara sahip mülteci kamplarına virüs bir ulaşaydı, çok büyük bir insanlık dramı yaşanırdı. Koronavirüs'e karşı   mülteciler yalnız bırakıldı dersek hiç de yalan olmaz ve bunda da hükümetin büyük payı olduğunu yukarıda da biraz anlatmaya çalıştım. Bu bahaneyle yetkililere bir kere daha sesleniyorum, sizler mülteci bir halkın torunlarısınız, evinize sığınmak zorunda kalmış mültecilerin durumunu iyileştirmek için bir an önce harekete geçin. Bugün bu kamplarda büyük bir insanlık faciası yaşanmamışsa bu sizin aldığınız tedbirlerden değil,  biraz şans, biraz da adaların doğal izolasyon bölgeleri olmasından dolayıdır. Ritsona kampında görülen vakalar Moria kampında görülse inanın bu facianın altından kalkamazdınız

KİLİSELERİN COVİD-19 TAVRI VE YAKLAŞAN PASKALYA ...

Yunanistan,Türkiye ve neredeyse bir çok ülkede bazı din adamları ve fanatik dinciler  covid-19 virüsünü  tanrının, ya da allahın cezası olarak insanlığa gönderildi vaazlarında birleştiler. Ülkelerin Covid-19 virüsüne karşı mücadele için aldıkları tedbirleri adeta tanımadıklarını belirten açıklamalar yaptılar, hatta eylemler dahi gerçekleştirdiler. Türkiye'de geç olsa da diyanet camilerde toplu şekilde ibadet etmeyi yasakladi , fakat bir çok ülkede olduğu gibi bazı fanatikler  camilerde, cami önlerinde, apartman ve müstakil evlerin çatılarında  adeta virüse davetiye çıkaracak şekilde toplu şekilde namaz kıldılar. Hatta o beylik sözleri de bir çok kez duyduk. Tanrı Colvid-19 virüsünü insanları cezalandırmak için gönderdi diye, tabi umreciler fiyaskosu var ki ona değinmek bile istemiyorum, devlet ile umreciler el ele virüsü Turkiye'ye yaymada büyük rol oynadılar. 

Yunanistan'da bir kaç gün sonra Paskalya yortusu (bayram) var. Paskalya'nin doğası gereği bir çok yerde toplu şekilde bir araya geliniyor. Kiliselerde toplu şekilde ayın yapılıyor. Kilislerde ayinler bittikten sonra, evlerde, evlerin bahçelerinde paskalya yortusu devam ediyor. Haliyle insanlar yoğun şekilde bir araya geliyor. Bu yüzden Sağlık Bakanlığı sözcüsü Nikos Hardalias bir açıklama yaptı, yaptığı açıklama da  “ [4]Paskalya tatilinde kentlere ve adalara giriş çıkışların yasaklandığını ve acil durumlar dışında hiçbir ulaşım aracına bilet kesilmeyeceğini” açıkladı. Hardalias, yasaklara rağmen “özel otolarla seyahat edeceklere 300’er euro para cezası kesileceğini ve oto plakalarına 60 gün süre ile el konulacağını” da sözlerine ekledi. Hatta  Yunan Kilisesi Kutsal Sinodu  “Köylere, adalara , kiliselere gitmeyin, ayinleri Radyo ve TV’lerden izleyin, kuzu etlerini fırınlarınızda pişirin, kırmızı yumurtaları kendi aranızda tokuşturun, bu yıl evinizde kalın..” şeklinde çağrıda bulundu. Adalar Belediye başkanları ise “Adalarımıza gelmeyin” [5]kampanyası başlattılar ve adalara yapılan “gemi seferlerinin iptal edilmesini ve yalnız gıda ve ilaç nakillerine izin verilmesini” talep ettiler. Rodos açıklarındaki küçük Tilos adası Belediye Başkanı Maria Aliferi, “Adamıza ayak basacak olanlar 15 gün boyunca kiraladıkları evde karantina altında kalacaklarını bilsinler” uyarısında bulundu.

Neden bir anda hükümet, kiliseler üst kurulu, belediyeler aynı anda çağrı yaptılar. Çünkü Türkiye'de ve benzeri bir çok ülke'de görülen dinci fanatiklerin  itaatsizlik eylemleri  Yunanistan'da da görüldü. Yunanistan her ne kadar modern ülke görüntüsü verse de dinin, din adamlarının kamuoyu üzerindeki etkisini asla küçümsememek gerekir. Bu durumu da şu an hükümet olan sağcı ND partisi en iyi bilir ve bu yüzden ne kadar tepki gelse de asla bu tür girişimlere musahamma gösterilmedi.

Atina'da Agios Nikolaos kilisesinde bir papazın gizlice yapmak 

istedigi ayini  karelere böyle yansıdı .

Çünkü Koronavirüs ile mücadelenin başladığı ama daha yasağın gelmediği bir dönemde Selanik'te bir kilisede yapılan ayinde aynı kaşıktan içilen şarap görüntüleri basina yansımıştı. Yasaklardan sinra da böyle görüntüler çıkmaya devam etti ,örnegin mart ayının sonunda İlioupoli'de bir kilise papazi coronavirüs'ten dolayı alınan tedbirlere karşı adeta itaatsizlik eylemi gerceklestirdi.Ayinler yasak olsa da bir gurup kilise cemaati ile ayin yapıldı.Polis bunun üzerine kiliseye gelince polis içeriye giremesin diye kilisenin kapıları kilitlendi.



YUNAN ORTODOKS KİLİSESİ VİRÜS KUTSAL KOMÜNYON YOLUYLA BULAŞMAZ DEDİ.

Yunanistan Ortodoks Kilisesi, koronavirüs salgınına ilişkin resmi bir açıklama yayımladı. Açıklamada,"Ortak bardakla ekmek şarap ayini ve komünyona katılan kilisenin üyeleri için hastalığın bulaşması söz konusu değildir. Her yaştan inananlar bilir ki, Kutsal Komünyon, hastalığın olduğu durumda dahi yaşayan tanrıya kendini teslim etmenin tasdik edilmesi ve sevginin açıkça ilanıdır" denildi..Patras Piskoposu Hrisostomos da ,"Kutsal komünyona inanan herkes bilir ki, hayatta korkulacak bir şey yoktur, bu bir kader meselesidir. Yüzyıllar boyunca Kutsal Komünyon yoluyla bir hastalık bulaştığı görülmemiştir" dedi.

Yunanistan devleti Covid-19 virüsü ile mücadeleyi  başından itibaren çok sıkı tuttu, başta, yani iktidar da sağcı ND hükümeti dahi olsa kiliselere göz açtırmadı, herhangi bir müsahamma gösterilmedi. Çünkü zaten cok zor koşullarda mücadele söz konusuydu ve neredeyse ülke hazinesini bu virüs için seferber etmişlerdi . Ne olursa olsun , kim olursa olsun Covid-19 ile mücadele de başa dönmek istemiyorlardı. Yunanistan'da ilk Covid-19 vakası görüldükten bir süre sonra günlük Covid-19 vakası ortalaması 70 kişi civarındaydı. Bir aylık sıkı bir mücadelen sonunda son bir hafta baz alındığında bu ortalama 30 kişiye inmiş durumda ve günlük ölüm vakası da 1 kişiye düşmüş durumda. Unutmayın Yunanistan devleti bu mücadeleyi kriz halindeki bir döneminde yaptı, ilk başta popülizm ile bile suçlandı. Kriz hâlindeki Yunanistan'ın bu kadar parayı, geliri bu virüs ile mücadeleye kullanılmamasını söyleyenler bile oldu. Bu popülist politikaların ceremesini yine Yunanistan halkının ödeyeceği eleştirileri oldu. Tabi daha o zaman tüm  dünya da coronavirüsün etkileri tam görülmemiş, 100 binlerce insan bu yüzden ölmemişti. Daha sonra, biraz durum daha anlaşılır olunca , dün savurgan diye hükümeti eleştirenler bu sefer yardım kalemlerinin artırılmasını dahi istedi.

Başından beri Yunan hükümetinin çalışmalarını takip eden birisi olarak Yunanistan hükümeti bu zorlu mücadele de zaferini ilan etmeye hazırlandığını söyleyebilirim. Mayıs ayı, bilemedin haziran ayında hükümetten haklı olarak bu zaferin ilanını hep birlikte duyacağız. Elbette bir çok eksikliğin olduğunu da gördüm. İşte sağlık çalışanlarının haklarımın verilmemesi,  Covid-19 virüsü ile mücadele de en ön saf da olmalarına rağmen  onlar için gerekli tedbirlerin tam alınamaması gibi,mülteciler meselesinde neredeyse sıfır önlem alınmaması gibi eksiklikler vardı. Fakat gün gün covid-19 virüsünün durumuna göre her açıdan alınan önlemler virüs ile mücadele de bu güne gelinmesini sağladı. Yunanistan'da yaşayan birisi olarak  Covid-19 virüsüyle mücadele döneminde neredeyse hiç bir korkuya kapılmadım.Yani aç kalacak mıyım , markete, spora, eczaneye, doktora çıkabilecek miyim diye hiç bir kaygı yaşamadım. Dikkatli olarak sporumu her gün dışarıda yaptım, marketime yasaktan önceki düzenimle gitmeye devam ettim.Devlet sağlamasa da Yunanca dil eğitimimi Uluslararası Kızılhaç aracılığıyla görüyordum, şimdi eğitimim internet aracılığyla devam ediyor. Yunanistan'a sığınmış birisi olarak bir bütün olarak Yunanistan devletinin canını  dişine  takarak verdikleri bu mücadeleden dolayı teşekkür ediyorum. Coranavirus yüzünden yaşamlarını yitirmiş tüm canların ailerine taziyelerimi sunuyorum. Ve şu an hastanelerde hala tedavi gören hastalara da acil şifa diliyorum. Bir kere daha geçmiş olsun Yunanistan. Umarım Yunanistan'ın başarlı şekilde verdiği mücadele diğer ülkelere de örnek olur. Unutmadan bir hatırlatma yapmak isterim. Covid-19 virüsü ınsanlığın kendi seçimleri doğrultusunda yine insanlığa musallat ettiği bir şeydir. Kimse binbir tane komplo teorisi üretmesin. İnsan artık doğanın bir parçası olduğunu kabul edip o şekilde yaşamaya devam etmeli, böyle yaşanmadığında neler olacağını bir kere daha korkunç bir deneyim ile anlamak zorunda kaldık. Umarım insanlık yaşanan bu faciadan ders çıkarır ve öyle yoluna devam eder...

Kaynakça

1)https://www.hurriyet.com.tr/galeri-corona-virusu-hangi-hayvandan-bulasti-corona-virusu-ilk-nerede-ve-ne-zaman-ortaya-cikti-41479650/4

2)https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51861400

*http://barisicinaktivite.org/amp/hangisi-iyi-gidiyor-yunanistanin-belcika-hollanda-ve-portekiz-ile-virus-kiyasi/

3)https://www.azinlikca.net/yunanistan-bati-trakya-haber/item/23105-koronali-yunanistan-da-nd-partisi-syriza-yi-ikiye-katladi.html

4)https://ahval.me/tr/yunanistan/yunanistanda-halk-yasaklardan-memnun-ekonomiden-endiseli

5)https://ahval.me/tr/yunanistan/yunanistanda-halk-yasaklardan-memnun-ekonomiden-endiseli


Bu yazı İlk önce kısaltılmış olarak  yeni özgür politika gazetesinde yayınlanmıştır.


2 Nisan 2020 Perşembe

Kürt dostu, anti-faşist, bayrak avcısı Manolis Glezos’un ardından...


*Yannis Vasilis Yaylalı


“Yıldız ölür ama ışığı asla ölmez; tıpkı özgürlüğün çığlığı gibi.” Nikos Kazancakis


Devrimci aktivist  'Avrupa'nın ilk partizanı' Manolis Glezos nâmı diğer 'Bayrak avcısı' 18 Mart'tan bu yana hastane de ve yoğun bakıma alınmıştı. Sağlık emekçilerinin tüm gayretlerine rağmen sağlığı son günden güne kötüleşerek yaşam savaşını 30 mart günü kaybetti. Büyük ustanın ölüm nedeni kalp yetmezliği olarak belirtildi. Yunanistan'da Manolis Glezos ulusal karakterkerden biriydi desek yalan olmaz.Hem sağ kesim, hem de sol kesim tarafından sevilen biriydi. Yunanistan da yayınlanmış iki taziye mesajını sizlerle paylaştığımda sizde bunu göreceksiniz.

Manolis Glezos temsili
olarak Nazi bayrağını
yırtarken 

İlk mesaj Yunanistan'ın sağ görüşe sahip Başbakanı olan Miçotakis'e ait. Miçotakis mesajında "Ulus, büyük bir Yunanlıyı geçirmek için bayraklarını indiriyor. Manolis Glezos, bükülmeyen ve teslim edilmeyen bir nesli temsil ediyordu. Tüm Yunanlılarla birlikte, onun anısına saygıyla başımı eğiyorum .Ve en sıcak başsağlığı dileğimi ailesine sunuyorum .''diyordu.

İkincisi mesaj  ise solcu ana muhalefet partisi olan Syrıza'nin lideri Alexes Tsipras'a ait. Tsipras "Cesur, dik, son ana kadar savaşan Manolis Glezos, eşsiz bir yolculuğun sonuna geldi. "Yunanistan, Demokrasi, sosyal adalet, büyük bir cephe savaşçısını kaybetti.İnsanlık, Hitler'in bayrağını aşağılayarak Nazizm'de ilk yükselen adamı kaybetti.Sol, hepimiz, bugün yetim  hissediyoruz. Ama şanslıyız onunla gittik.Manolis Glezos, insanlar için nasıl feda edileceğini bilen bir militanlığın sembolü olarak sonsuzysdek yaşayacak .İyi yolculuklar, Yoldaş Manolis!"

Yunanistan sağı ve solunun hem fikir olduğu nadir insanlardan biri olan ve kendisine 'bayrak avcısı' da denilen devrimci yurtsever Manolis Glezos kimdi kısaca size anlatmak istiyorum.

'BAYRAK AVCISI'

ikinci dünya savaşında Yunanistan İtalya ve Almanya işgaline maruz kalmıştı. Athina'da bulunan tarihi Akropolis tepesine bu işgal döneminde büyük bir nazi bayrağı çekilmişti. Elbette faşist işgale karşı her yerde direniş vardı fakat Akrapolis geçmişten beri tarihi öneme sahip bir yerdi, burada faşizme karşi yapılacak simgesel eylemin etkileri hem içeride hem dışarıda çok büyük olacaktı. Manolis Glezos ve arkadaşları bu tarihi bayrak indirme eylemi tam 79 sene önce 30 mayıs'ı, 31 mayıs'a bağlayan saatlerde gerçekleştridiler. İşgalci faşizme karşi gerçekleştirilmiş olan bu yürekli girişim hem yurt içinde hem yurt dışında etkisini gösterdi. 
Glezos yürüttüğü mücadeleden dolaylı bir çok kez tutuklanmıştır, 5 Aralık 1958'de yeniden tutuklandı ve Soğuk Savaş sırasında sol taraftarlarının zulmü için ortak bahane olan casusluktan hüküm giydi . Sovyetler Birliği Yunan hükümetinin resmeden bir pul ile karşılık verdi
Yunanistan hükümeti 1982 yılında
Akrapolis'de Glezos ve Santa'yı
Bu anıtla onure etmiştir 

Faşizmin işgaline karşı direniş sembolu olarak tüm Yunanlılara büyük moral ve ilham verdi . Hattâ Fransız General De Gaulle, Manolis Glezos'u "Avrupa'nın ilk partizanı" olarak bile nitelemişti . Bu ilham veren eylem yüzünden Glezos'un bir lakabı da bayrak avcısı olarak kaldı.

BAYRAK AVCILARI GLEZOS VE SANTA BU EYLEMINDEN DOLAYI TUTUKLANARAK AVEROFF HAPİSHANESİNE GÖNDERİLDİ

Nazi rejimi askeri mahkemesi Akrapolis'te gerçekleşen bu bayrak indirme eylemine bu eylemden sorumlu tuttukları Glezos ve Santa'yı gıyablarında yargılayıp mahkum ederek yanıt verdi. Bayrak avcılarını yakalamak için çok kapsamlı bir arama başladı ve nihayet, bir yıl sonra, 24 Mart 1942'de, Glezos ve Santas bir Alman tarafından tutuklandı ve Averoff Hapishanesine konuldular. Orada, Glezos işkence nedeniyle ciddi tüberküloza maruz bırakıldı ve daha sonra serbest bırakıldı.Serbest kaldıktan sonra Rizospastis gazetesinin genel yayın yönetmeni olmuştu.

Akrapolis tepesinde
Asılı bulunan gamalı
Haçlı Nazi bayrağı 


Glezos 1948 yılında tekrar tutuklanır ,1951 yılında hapis yatarken Birleşik Demokratik Sol Cephesi’nden milletvekili adayı seçildi ve 1954 yılında serbest bırakıldı.Glezos 21 nisan 1967 darbesi de dahil siyasi ve direniş faaliyetleri için 28 kez mahkum oldu ,üç kezde ölüm cezasına çarptırıldı. Hapishane de geçirdiği toplam süre 11 yıl 5 aydır ve ayrıca 4 yıl 6 ayda sürgünde kaldı.

SOVYETLER BİRLİĞİ'NDEN LENİN BARIŞ ÖDÜLÜ ALDI

Sovyetler Birliği tarafından direnişçiliği, barış için faşizme karşı verdiği mücadele sebebiyle 1962 yılında Lenin Ödülü ile onurlandırıldı.

Glezos 1961 yılında KKE Merkez Komitesine seçildi ,1968 yılında YKP’den ayrıldı. PASOK'tan 1980 yılında milletvekili seçildi, daha sonra 2012 yılında mayısında SYRIZA ile parlamentoya girmiş , iki sene sonra de Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine Radikal Sol İttifak Partisi (SYRIZA) listesinden katılmış ve 430 bin oyla "AP’nin en yaşlı üyesi" seçilmişti.

UlUSLARARASİ KOMPLOYU KASTEDEN GLEZOS: YUNAN DEVLETİ TESLİM OLDU ANCAK YUNAN HALKI KÜRT HALKININ YANINDAYDI


"O nisan gibi aydınlık Yunan denizini sevdi / Sevdi bütün sıcak ve soğuk/  denizlerini dünyamızın[...] O büyük sevdaların adamıydı/ İste bu yüzden öldürmek istiyorlar onu [¹] 

Türkiye'li sol muhalefet gazeteleri bilerek ya da bilmeyerek Glezos'un Kürt halkının dostu olduğu gerçeğini yaptıkları haberlerde atladı.Onların atladığı yerden Glezos'un biyografisini anlatmaya devam etmek istiyorum. Ustanın , yurt, özgürlük,devrimci mücadelesi bu çevrelerce de üç aşağı beş yukarı üste değindiğim şekliyle ele alınıyor. Enternasyonal mücadelesine vurgu yapmak için de bu çevrelerce örnek olarak ' Nazım Hikmet, Glezos 1950'de ölüm cezasına mahkum edildiğinde, kararın infaz edilmemesi için kendisi için bir şiir yazmıştı. Glezos da 2013'te "Lirik Şarkılar (Nekiiai Odai)" şiir kitabında Nazım Hikmet'e bir şiir armağan etmişti.'(Birgün) deniliyor.

Aslında bu tutum Türk halkı ile Yunan halkının direnen savaşçılarının birbirlerine karşı giriştikleri çok anlamlı dayanışma örneğidir, bunu asla yadsımıyorum. Yunan halkı ile Türk halkının böylesi anlamlı dayanışma örnekleri de fazla yoktur , hatta çoğalması temennisini de buradan iletmiş olayım. Unutmadan tüm bunlara değinip de Türk halkının yüz akı olan 'Kapetan Kemal'i' yani Mihri Belli'yi de anmadan geçmeyelim.Yunanistan'da iç savaş (1946-49) yıllarında faşizme karşı Demokratik Ordu saflarında enternasyonal bir nefer olarak mücadele etmiştir. Enternasyonalist devrimci Mihri Belli'nin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Bir hakkı da teslim ettikten sonra şunu belirtmek gerekir ki elbette Glezos'un enternasyonal tavrı sadece Nazım Hikmet ve Türklerden ibaret degildi. Özellikle şunu belirtmem gerekir ki Türkiyeli muhalif basını ya kes yapıştır gazeteciliğinin kurbanı oldu , ya da bu haberin de gösterdiği üzere solun en büyük hastalığı olan 'Kemalizm' bir defa daha hortladı diyebiliriz.Biz ne kadar bu konuda duyarlılık çağrısı yaparsak, bu kesim de benzer şekilde duyarsızlığa devam ediyor. Ne diyelim büyük usta Glezos yaşarken de ,yaşama veda ettikten sonra da turnusol olmaya devam ediyor.

Abdullah Öcalan şahsında
Kürt halkına geliştirilen
uluslararası etkinliği
(2016)
Manolis Glezos Kürt halkının dostudur, her zaman Kürt halkının özgürlük mucadelesinin yanında olmuştur. Yunanistan'da 2016** yılında uluslar arası komplo ile esir alınan Abdullah Öcalan için yapılan bir panelde konuşan Glezos aynen şunları demişti: " Yunan devleti teslim oldu, ancak Yunan halkı Kürt oldukları için değil, haklı oldukları için Kürt halkının yanındaydı ve Kürt halkının tarafındadır. Tarihsel kaynaklarımız bize bu insanların Yunanlılarla eşzamanlı bir varlığı olduğunu söylüyor, belkide bizden fazlası 5.000 yıllık kültürel bir geçmişleri var." "Dev mücadelelerine rağmen devletlikten yoksun bırakılan ve 71 yıl önce, büyük güçlerin liderlerinin Yalta'da bir araya geldiği Şubat 1945’te halkların kendi kaderini tayin hakkına sahip olduğuna karar verdiler. Ama bu Kürtler için geçerli olmadı! (Türkiye, Suriye, Irak, İran) dört devlet arasında bölünen 40 milyondan oluşan Kürt halkını parçaladılar, bizlerin devlet olma yıldönümü 71 yıl önceydi bugün sayıları tersine çevirip ve Yunan hükümetinin Öcalan'ı teslim etmesinden bu yana 17 yıl oldu." demişti .

 Hatta bu konuşmayı Glezos SYRIZA heyetine karşı yapıyordu. Abdullah Öcalan'in şahsında Kürt halkına yapilan komployu kastederek "Bugünkü panelde aslında ben değil , cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, ülkenin Başbakanı, onurlandırılmalı." Diyordu. Elbette o dönem hükümet olan SYRIZA yetkilileri Glezos'un bu net tavrına ve çağrısına hiç bir cevap vermedi. Hatta bu tarihsel bir çağrıdır, çünkü Glezos Yunanistan için ulusal anlamı olan bir insandır, çağrısı da sadece SYRIZA'ye değil tüm siyaset alanınadır. Komplonun içerisine dâhil olmuş hükümet de dâhil o günden günümüze hükümet olanlar bu çağrının muhatabıdır. Bu çağrı muhatabını uluslararsı komplo da rolü olanların Kürt halkından özür dileyinceye arayacak.


Kaynakça: 1) Büyük sevdaların adamı şiiri l Nâzım Hikmet Glezos 1950'de ölüm cezasına mahkum edildiğinde, kararın infaz edilmemesi için bu şiiri bir şiir yazmıştı. Büyük sevdaların adamı şiirini Rusça'dan Türkçe'ye M.Melih Güneş çevirdi. 

*94-97 arası PKK'nin elinde esir kalmış asker, esirlik süreci bitip de Türki'yeye döndükten sonra vicdani ret mücadelesi içerisinde yer almış, 2012 yılında ise Roboski'ye yerleşerek Roboski aileleriyle adalet mücadelesi yürüttü.Aynı zamanda serbest gazeteci olarak çalışıyor. Roboskili aileler ile verdiği mücadeleden dolayı bir çok soruşturmaya maruz kalmış ve bu yüzden 2017'nin nisan ayında tutuklanarak hapishaneye gönderildi. Tutuklanmasını ardından 15 ay sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı..Tekrar tutuklaması söz konusu olunca yurtdışına çıkmak zorunda kaldı.

** Manolis Glezos'un konuşmasını Berçem Mordeniz çevirdi.

Kaynak: