Türkiye’de yüzyıllardır konuşulan, ancak konuşucularının bugüne kadar sahip olmadığı, görmediği sözlük ve alfabesi yayınlandı. Vahit Tursun’un yıllar süren emeği ve derlemeleri sonucu hazırlanan sözlük Romeika (Trabzon Rumcası)-Türkçe olarak kitaplaştı.
Heyamola Yayınları tarafından çıkarılan sözlüğe danışmanlık yapan ve önsözünü yazan Oxford Üniversitesi Modern Yunanca Emeritus Profesörü Peter Mackridge sözlüğün önemini şöyle ifade etti: “Karadeniz Rumcası şu anda tehlikede olan yani yok olma tehdidi altında bir dil olarak tasnif edilmekte. Her bir dilin dünyayı görme ve hissetmeye dair kendine özgü bir yolu vardır, dolayısıyla dünya dillerinin toplamı, insanlığın toplam tecrübesine eşittir. Karadeniz Rumcası bütün bir kültürün açıklayıcısı, hissiyatı, bilgisi, bakış açısı ve fikriyatıdır. Bu kültür Karadeniz dışındaki Helen kültüründen çarpıcı biçimde farklıdır, ancak Türkiye’nin geri kalanındaki kültürden de farklıdır. Tehlike altındaki bir dil, tehlike altındaki bir tabiat varlığı gibidir; bir dil yok olduğunda, insanlık kültürünün zengin çeşitliliği ve tecrübesi azalır ve fakirleşir, tıpkı tabiatta bir tür yok olduğunda tabiatın çeşitliliğinin azalması gibi. Tüm bunlar Vahit Tursun’un sözlüğünün zamanlamasının ne kadar yerinde olduğunu açıklıyor sanırım. Bu eser, bölgenin çok kıymetli Rumca söz varlığı ve gramer hazinesini muhafaza edecek ve halen konuşabilenlerin bu dili bütün tafsilatıyla kullanmayı sürdürmelerini teşvik edecektir.”
Vahit Tursun da kitabı hakkında sosyal medyadan şu mesajı paylaştı: “Bir ömür harcadığım, üç yıldan fazladır bitti-bitecek diye adeta bir yılan hikâyesine döndürdüğüm, Çaykara, Dernekpazarı, Sürmene, Tonya ilçelerinin yaklaşık yirmi köyünden yaklaşık yetmiş kişinin katkısıyla ortaya çıkardığım ROMEİKA – TÜRKÇE SÖZLÜK (Trabzon Rumcası) nihayet Heyamola Yayınları tarafından yayınlandı. Ne yazık ki, Unesco’nun ”Yok olmaya aday diller” listesine eklediği, bizim ana dilimiz, Türkiye’nin bir rengi, Anadolu’da mevcut ana diller yelpazesi içerisinde en kadimi olan ROMEİKA için ben elimden geleni yaptım. Umarım yeni nesil bu sözlüğe sahip çıkar, hak ettiği ilgiyi görür, dilimiz için bir can suyu olur ve bu alanla ilgili çalışmaların önünü açar.”
Heyamola Yayınları yönetmeni Ömer Asan, yayınladıkları sözlüğün Türkiye’de bir ilk olduğunu, yalnızca bu dili konuşanlara değil Türkiye’deki dil bilimcilere, tarihçilere, coğrafyacılara, halk bilimcilere ve Karadeniz hakkında araştırmalarda bulunanlara da önemli katkılar sunacağını belirtti.
YA ZALIM'IN YANINDA DURUP TOPAL OSMAN DİYECEKSİN, YA DA MAZLUMUN YANINDA DURUP HRANT DİNK , TAHIR ELÇİ DİYECEKSİN
#HalaBuradayız
Yannis Vasilis Yaylalı
Seçimler dolayısıyla bir AKP klasiği ile daha karşı karşıyayız. Üç dönemdir AKP politikalarını takip edenler iyi bilir ki seçimler söz konusu olunca ilk akla gelen karşı tarafın ötekileştirilmesi politikasıdır. Kürtlere karşı girişilen ötekileştirme politikalarını biliyoruz artık, kısaca ifade etmek gerekirse 'terorizm ' eşitlenmek. Bu duruma bir çok kez şahit olduk, muhtemelen bundan sonra da benzeri şeylere şahit olacağız . Malum önümüz de kaybedilmiş bir seçimi kazanmak için yeni seçim var. AKPli yetkililer yine ötekileştirme politikalarını devreye sokacak da bu sefer karşılarında Kürtler yok da Trabzonlu Ekrem İmamoğlu var. Karediniz dediniz mi akla ilk gelen ve devreye neyin gireceği bellidir. 'Pontos,Pontosluluk ve Pontosculuk' hal böyle olunca karşı tarafı Pontoslu ,Pontoscu yaptıklarında onların elinde de üç halkın kasabı Topal Osman kalıyor.
Ben bu polemiğe dâhil olmayacağım, zaten dahil olunacak bir şey de kalmadı çünkü işin ilginç yanı bu linç kampanyasına maruz bırakılan da , bu linç kampanyasını örgütleyenler de kanlı katil Topal Osman'a bağlılık sözü verdiler. Bu arada olan yine bize oldu yine , herşeye rağmen varoluş mücadelesi veren , hala kendini inkar etmeyen, susmayan Pontoslu Rumlar da var. Bu ötekileştirici kampanyanın alt metni doğru okunursa bir anlamda hala soykırıma, asimilasyona , inkara karşı ayak direyen Pontoslu Rumlara tehdit niteliğindedir. Bu olay bize bir kere daha gösterdi ki iktidarı ve muhalefeti ile soykırımda ısrar devam ediyor.
Bu seçim bahanesiyle bir kere daha iktidarı ve muhalefeti ile bizleri ötekileştirmeye maruz bırakan nefret söylemlerinden dolayı her iki tarafı da kınadığımı belirtirken bu dili ve üslubu kullanan kesimleri de ve derhal halkımızdan özür dilemeye davet ediyorum . İktidarı ve muhalefeti ile ne tür oyunlar organize ederseniz edin , ne kadar ötekileştirme politikalarını devreye soksanız sokun. Biz Pontoslu Rumlar ötekileştirmeyi kabul etmeyip sözümüzü çok çeşitli yollar ile söylemeye ve #halaburadayız demeye devam edeceğiz.
Peki seçim bahanesiyle bir ötekileştirme aracı olarak kullanılan ve her iki tarafın da bağlılık sözü verdiği Topal Osman kimdir ? Önce sırayla gidelim, mesela Topal Osman'ın Giresun'da olduğu zamanlar da ' verdiği bazı hizmetleri ' aktarmak istiyorum. Sonra sırasıyla bu anti-kahınamanın ülke sathında yaptıklarını , yaptıklarına karşı ise adli makamlardan tutun da en üst mülki amir ve siyasetçilere kadar ne tavır almışlar ortaya koymaya çalışacağım.
TOPAL OSMAN VE ADAMLARI YANLIŞ REÇETE YAZDIĞI İÇİN RUM DOKTORU KATLETTİ.
Ümit DOĞAN'ın 'Mustafa Kemal'in muhafızı TOPAL OSMAN' kitabı Topal Osman'ın hunharca gerceklestirdiği bir çok cinayeti bir kahramanlık diye anlatıyor . Aslında bu tür anı kitapları dahi incelendiğinde nasıl korkunç bir şeyle karşı-karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bu kitap da bir çok cinayet kahramanlık gibi atlatılmış . Ben sadece Giresun da geçmiş olmasından dolayı 'Acente Katibi Yorgi'nin ve Doktor Tomayidis'in katledilmesi olaylarını size paylaşacağım ve siz bakın bakalım bu kahramanlık mı, yoksa hunharca işlenmiş cinayet mi .
ACENTA KATİBİ YORGO CİNAYETİ
Acente katibi Yorgi 'Türk Hükümeti olmaz Yunan Hükümeti olur bunda ne var?" Dediği için Topal Osman tarafından infaz edildi
"Acente Katibi Yorgi ve Ahiskalioğlu Ahmet Ağa'nın arasinda öncelen sika bir dostluk varken, izmir ve istanbul'un işgalinden sonra tipki Çıtroğlu Sava gibi, katip Yorgi'nin de hal ve hareketleri değişmeye başlar. Bir konuşma es nasinda Ahmet Ağa'ya Türk Hükümeti olmaz Yunan Hükümeti olur bunda ne var?" der. Bu sözleri içine sindiremeyen Ahmet Ağa, durumu Osman Ağa'ya anlatır. Osman Ağa Yorgi Efendi yanına çağır. Yorgi Efendi demek Türk Hükümeti olmaz Yunan Hükümeti olur, bunda ne var değil mi? ( 227) der. Yorgi, "evet Ağa hazretleri" diye cevap verirken başina geleceği anlamıştir. Yorgiyi o günden sonra gören olmamistir "
DOKTOR TOMAYİDİS CİNAYETİ
Doktor Tomayidis yanliş yazdığı söylendiği ilaçlar yüzünden Topal Osman ve adamları tarafından infaz edildi
"1920 yilinin Mayıs (228) ayında, iki Rum doktor Türk hastalan muayene et memeye başlar, ettikleri zaman da başka hastalığa ait reçeteler verirler. Türk hastalar, Türk doktorlara muayene olup ellerinde reçeteyi gösterip, bu ilaçlar kullandık fakat şifa bulmadık, derler. Türk doktorlar bu reçetelerin başka hastalıklara ait olduğunu hastalara anlatirlar.(229) Osman Ağa'nın yeğeni ile evli olan Türk doktor Hicabi Bey durumu Osman Ağa'ya anlatar. Ağa'nin bu duruma pek can sıkılır. Gümüşreisoğlu Mustafa Kaptan'a bu iki doktora gerekli cezanın verilmesini emreder. Mustafa Kaptan hasta numarası yapar ve doktoru eve çağirirlar. Olayin devamini Osman Fikret Bey'in anlarandan aktaralım :
'Kaptan Mustafa hasta olmuş, Hacıhüseyin Mahallesi'nde bir evde yatıyordu. Osman Ağa'dan baktırmasını istemiş. Aga bir doktora güya baktırmış,hastaluk teşhis edilememiş. Doktor Hicabi Bey konsulteye lüzum gostermiş ve Ağa'nın emir ve tavsiyesi ile şehir doktorları hastanın evine gönderilmiştir. Kimi münferit kimi meslektaşları ile gitmişlerdi. Eve ilk giren Doktor Tomayidis ve yaninda ihtiyaten giden babasi Doktor Savlidi ve Hükümet doktoru Ali Hikmet Beylerdir Salona ve sedirin üstüne oturuyorlar Bitişik oda da güya hasta var ve kapısı yarı açıktır.
Bu arada doktor Şaban Bey eve girmiş Hicabi Bey de girmek üzeredir silahlar patliyor Doktor Tomaydis, babasi ve Hikmet Bey vunuluyor.(230) Evet, Hikmet Bey de yanlislıkla vurulmuştur. Türk doktorlarin, Osman Aga'nin adamlarının Rum doktorlara öldüreceğinden haberleri yoktur. Silahlar patlayunca kaçmak isteyen Hikmet Bey, Osman Aga'nın onu hiç tanimayan bir adami tarafından yanlislikla vurulur. Osman Ağa çok uzulur ve sinirlenir "Bu hatay hanginiz yaptiniz?(231) . diyerek adamlarna bağırıp çağırsa da ne yazik ki iş isten geçmiştir" [ 227)Sarıbayraktaoglu a g e sayfa 88 I 228) Topallı a g e olayin temmuz ayında olduğunu yazar I 229) Sarıbayraktaoglu a g e sayfa 105 I 230)Topallı a g e sayfa 188 I 231) Sarıbayraktaoglu a g e ]
ASKER KAÇAĞI
Kahraman diye gösterilen Topal Osman[1] asker kaçaklarından biridir. Süren Osmanlı-Rus savaşına 1916 yılında Boçka'da dahil olmuş, çetevari davranışlarına orada da devam etmiş ve sıcak savaşı cepheyi görünce kaçma belirtisi göstermiş olduğu için birlik komutanı 50 değnek sopa cezası vermiştir. Bu sopayı bahane ederek çürük raporu almış ve savaştan kaçmıştır.
İngilizler İstanbul hükümetine verdikleri raporda Samsun ve çevresinde müslüman halkın Rumlara baskıda bulunduklarını bildirmiştir. İngiltere padişah Vahdettin'e bu bölgede Rumlara karşı girişilen saldırıların durdurulması için baskıda bulunur. Padişah yöredeki karışıklıkların önlenmesi amacıyla, Mustafa Kemal'i 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirir. Mustafa Kemal Hükümet Komiserliği ve askeri makamlara emir verme yetkisini de alarak 19 Mayıs 1919'da Padişah’ın emriyle Samsun'a gelir.
ARANAN ERMENİ KATİLİNE MUSTAFA KEMAL RİCASIYLAÜSTANBUL HÜKÜMETİNDEN AF..
Daha sonra Atatürk'ün fedaisi diye nam salacak olan Topal Osman bu namı haklı şekilde elde etmiştir. Ermeni katliamına karıştığından dolayı İstanbul divanı harb tarafından tutuklama kararı çıkmış ve aranmaktadır.[2] Aranmakta iken Teşkilat Mahsusa’nın son başkanı Hüsamettin Ertürk’e göre Mustafa Kemal Samsun gelir gelmez Havza'da topal Osman ile görüşmüştür.
8 Temmuz 1919 tarihinde Vahdettin tarafından tutukluluğu kaldırılır. Tam bu dönemde tutukluluğunun kaldırılması tabii oldukça manidardır. Daha önceki gösterdiği çabalar bu hapis cezasının kalkmasında etkisi bulunur. Yani daha açık söylemek gerekirse ermeni katliamındaki başarısından dolayı, yeni görevlere dahil edebilmek için hapis cezası kaldırılır. Karadeniz’deki bu yeni görevi bugün bilmeyen yok gibidir. Karadeniz'de kalan Rum halkının da ya öldürülmesi ya korkutulup kaçırtılması gerekmektedir. Bu durum için en uygun aday tabii Topal Osman ve çetesi olacaktır.
DİRİ DİRİ VAPUR KAZANLARINDA İNSAN YAKAR..
''Topal Osman[3] Ağanın yaptıklarını aktaran birçok anlatım bulunmaktadır. Bir kaçını ele alacak olursak, Falih Rıfkı'ya göre Topal Osman basılan her Türk evine karşı 3 Rum evini basmak, mezarını kendine kazdırıp diri diri adam gömmek, vapur kazanlarında kömür yerine canlı adam yakmak gibi zulüm ve işkenceleri ile bölgeyi Rumlardan tamamen temizler. Görevinde ne kadar başarılı olduğunu Genelkurmay raporlarından anlarız. O tarihte çetecilik olayına karışan Rum sayısı 11.118 iken Rum çeteciler tarafından öldürülen Türk köylü sayısı 1817’dir. 1914 Osmanlı Salnamesi’ne göre Trabzon, Sivas ve Kastamonu vilayetlerinde yaşayan 450 bin Rum’dan 86 bini 1. Dünya Savaşı sırasında Rusya’ya göç etmiş, 322 bini 1923 nüfus mübadelesiyle Yunanistan’a gitmiştir. Aradaki fark olan 65-70 bin Rum’un 1916-1923 arasında şu veya bu şekilde hayatını kaybettiği tahmin edilir. ''(Aktaran Stefanos Yerasimos, Pontus Meselesi, Toplum ve Bilim, 1988-89 Güz sayısı.)
Karadeniz'de yaşayan Pontos Rum halkı, ya da halkımız demek daha doğru olur, kendisine uygulanan pogrom (dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketleri) günü olarak Mustafa Kemal’in Samsun'a çıktığı günü belirlemiştir. Bunun nedeninin Pontos Rumlarına yönelen planlı ve programlı pogrom sürecinin bu dönemde başlaması olduğunu düşünüyorum.
İSTANBUL VE ANKARA HÜKÜMETLERİ HARİÇ HERKES ONDAN RAHATSIZDIR
Bir süre sonra yerel idareciler Topal Osman'ın ve çetesinin yaptıklarından rahatsız olur. En azından rapor yazanlar açısından öyle olduğunu düşünüyorum.
Mustafa Kemal ve arkadaşları ile İstanbul hükümeti, nerede ise tüm bu raporlara kayıtsız kalarak geçiştirirler.Tüm bu olup bitenlerin planlı ve projeli bir katliamın uygulanması anlamına geldiğini gösterir. Hem İstanbul hükümetinin , hem de Ankara Hükümetinin bu katliamlar da ki rolü vardır.
Topal Osman'ın tüm yaptıklarını burada vermek olanaklı değil, fakat aşağıda belli başlı olayları paylaşacağım. Siz de bu olayların neden sonuç ilişkilerine baktığınızda Topal Osman'ın katliam ortaklarını da orada göreceksiniz.
Ocak Ağustos 1920’de 3. Fırka komutanı Rüştü Bey BMM’ye Osman Ağa’nın eşkıyalığından, taşkınlığından şikayet eder. Mustafa Kemal’den Topal Osman’a çekilen tel şöyledir:
‘Hizmet vatanseverliğini takdir, fakat işlerinizde daima hükümeti güçlendirecek biçimde hareket etmeniz.’
1921’de Lazistan mebusu Osman Bey Mustafa Kemal’e bir telgraf gönderir ‘Bu cahil adamın şimdiye kadar Giresun’da yapmadığı rezalet kalmadı. Rumlardan ve ahaliden aldığı yüz binlerce liranın hesabını kimse soramıyor. Şimdi eşkıyalığını Trabzon liman içinde yapmaya başlıyor ki bu halin devamı pek çok çirkin olaya sebebiyet verecektir.’
RUM MALLARININ ÜZERİNDEN SERVET OLUŞTURUR
Giresun Sancağı Reji Müdürü Rükneddin Bey daha da cesurdur. Uzun mektubunda şöyle der:
‘Osman Ağa tümden cahil biri olup, geçmişte bir hiç olduğundan bahsetmeye gerek yoktur. 1. Balkan Harbinde bir ayağının sakat kalması sonucu gördüğü iltifat ve yardımlardan başlayarak kahvecilik, balıkçılık yaparken, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zamanda milyonerliğe çıkan bu zatın kurduğu zenginliğin zorla ele geçirme olduğunu gözler önüne arz ederim. Memleketi terk ederek başka bir ülkeye kaçan Rumların mülk ve bahçelerini kendine, akraba ve soyuna sopuna ve dalkavukları arasında böldüğü gibi, bunların İslam halktan alacaklarına karşılık kasalarında sakladıkları senetleri (...) çaresiz köylülere geri vereceği yerde (...) senetleri zorla ödetmek veya karşılığında bir bölüm Müslümanların bağ ve bahçelerini zaptetmiş ve tapularını elde etmiştir (...) Batı cephesinde görünüşte vatan hizmeti ile uğraşırken bile memleketi hâlâ pençesinde tutmak için her araca başvurmakta ve acımasız işler yaptırmaktadır.MUSTAFA SUPHİ VE ARKADAŞLARIN DA KATİLİDİR AYRICA
''28 Ocağı (1921) 29 Ocağa [4] bağlayan gecede, Kazım Karabekir’in son derece mahir manevrası sonucu, Rusya’dan ülkeye dönüş yapmaya kalkan, TKP üyesi Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının hançerlenerek Karadeniz’in karanlık sularına atılmasının sorumlusu balıkçı kahyası Yahya ve adamları da Topal Osman’ın yoldaşlarıdır. Kayıkçı Yahya daha sonra Mustafa Kemal’in emri ile öldürülmüştür. Bu olay da aydınlatılmayı beklemektedir.''
KOÇGİRİ DE KÜRTLERİ,ERMENİLERİ VE RUMLARI BİR ARADA KATLEDER
Koçgiri İsyanının bastırılması da yine artık nerede ise Mustafa Kemal'in sağ kolu olan Topal Osman'ın başında bulunduğu 47. alaya verilir. Topal Osman ve adamları Kürt halkını katletmekle kalmazlar aynı zamanda Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Niksar ve Erbaa’daki Ermeni ve Rumları da öte dünyaya havale etmiştir. (Ahmet Emin Yalman’ın Topal Osman’la Mülakatı, Vakit, 19.2.1922)
MUSTAFA KEMAL'İN RAKİBİ OLAN TRABZON MİLLETVEKİLİ ALİ SÜKRÜ BEYİ ACIMASIZCA KATLEDER
Trabzon milletvekili Ali Şükrü beyin öldürülmesi Topal Osman'ın da sonu olur. Topal Osman’ın Meclis’te Mustafa Kemal Atatürk'ün sıkı rakibi olan 2. gurup üyesi olan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü beyi, papazın bağı denilen bölgede bulunan evine çağırarak öldürdüğü düşünülür. Bazıları Topal Osman'ın kendi inisiyatifi ile bu cinayeti işlediğini bazıları da tersini söyler. Kesin olan Mustafa Kemal bu durumu fırsata dönüştürür ve hem muhalefetinden kurtulmuş, hem de artık kendi kontrolünden çıkan fedaisini de ortadan kaldırmış olur.
Topal Osman yaralı yakalanmasına rağmen öldürülür ve başı gövdesinden ayrılarak mezara gömülür. Ayşe Hür bir yazısında Ali Fuat Cebesoy’a dayandırarak bunu ifade ediyor.
Mustafa Kemal’in Topal Osman’ın ‘tepelenmesi’ [5] sırasında sessiz kalışını biraz imalı biçimde anlatır. (Siyasi Hatıralar) O dönemde TBMM zabıt katibi olan Mahir İz, Yılların İzi adlı anı kitabında hem Ali Şükrü Bey’in yıpratıcı muhalefetinden hem de artık hizmetine lüzum kalmayan Topal Osman çetesinden kurtulmak için bir taşla iki kuş vurulduğunu söyler.
12 EYLÜL DARBECİSİ EVREN TOPALI KAHRAMAN İLAN EDER
Mustafa Kemal'in 1925 tarihinde verdiği direkt talimatı ile Topal Osman’ın cenazesi Giresun kalesine gömülür. Uzun bir sessizlik olur. Bu dönemde Topal Osman için kimse bir şey yapmaz, nerede ise yok gibi bakılır. Bu durum 1980 darbesi ile değişir. Kenan Evren 1983 yılında Giresun’a ziyaretinde Topal Osman'dan övgü ile söz eder. Uzun sessizlik artık sona erer. Bu dönem itibarı ile asker kaçağı olan Kürt, Rum, Ermeni katliamlarından direkt sorumlu olan, zenginliğini ise tehcir sırasında yağmalamalardan kazanan topal Osman Ağa artık yavaş yavaş kahraman olarak anılmaya başlanır.
Tarih 1987 yılını gösterdiğinde yerel idareciler 2 Nisan’da Topal Osman'ı anar. Susurluk skandalı ile adını duyduğumuz Tümgeneral Veli Küçük Karadeniz'de görev yaptığı dönemde Topal Osman'ın hayatından çok etkilendiğini söyleyerek İstanbul da yaptırdığı Topal Osman Heykelini Giresun'a dikilmek üzere gönderir. Dönemin CHP’li belediye başkanı heykeli dikmeyi kabul etmez ve depoya kaldırır. Daha sonra asker devreye girerek 2001 yılında gönderilen topal Osman heykelini yine ibretlik olacak eski türkçe yazısı ile (sonra latin alfabesine dönüştürüldü) ‘Pontusçuların imhasındaki hizmetleri’ ifadesiyle Giresun meydanına diker.Daha bir kaç hafta önce CHP Giresun milletvekili[6] Topal Osman'ın aklanması için Hulisi Akar'a gensoru önergesi verdi
YA NEYE BAĞLILIK SÖZÜ VERDİĞİNİZE DİKKAT EDECEKSİNİZ YA DA HRANT, TAHIR ELÇİ DEMEYECEKSİNİZ
İşte tamı tamına Topal Osman budur söylediklerimin çok eksiği var fazlası yoktur. Televizyon şovları ile yapılan mitingler de bağlılk gösterdiğiniz şey tamı tamına bu. İktidarı kaybetmemek ya da iktidar sahibi olmak için yaptığınız şeyin farkında mısınız. İktidarı ve muhalefeti ile biz Pontoslu Rumları aşağılamayı da bir tarafa bırakıyorum, hemen gazetesinin önünde öldürülen Hrant Dink bu zihniyet tarafından öldürüldü. O Amed'in tarihine kurban olan Tahir Elçi'yi dört ayaklı minarenin önünde öldüren zihniyet yine aynıdır. Yarın aynı şey kalkıp sizi vurduğunda neyden şikayet edeceksiniz.Yani ya mazlum'un, ya zalimin yanında olacaksınız, bir taraftan halkların acımasız katili Topal Osman'ı övüp, diğer yandan Hrant'ı ve Tahir Elçiyi anamazsınız . Allah aşkına nasıl bir iktidar arzusu böyle bir deliliğe razı olabilir.Hala geç değil, böylesi dedilik hallerinden dönmek için.
Topal Osman kimdir ? sorusuna uzunca verdiğim cevaptan sonra 2011 senesinde Bafra hapishanesindeyken yazdığım 'Topal Seni' şiirini de sizlerle paylaşmak ıstiyorum . Bu şiiri yazmamda ki gaye aslında vefasız olan Giresun'a sitemimi ifade etmekti. Niye mi sitem ediyorum; Çünkü ömrü yettiğince Giresun'a belediye başkanı olarak hizmet etmiş olmasına rağmen sırf Rum olduğu için hemşehrileri Kaptan Yorgi'yi unutmayı, hatırlamamayı tercih edip , onun yerine yaşadığı dönem de Giresun'u haraca bağlamış, haraç vermeyeni ya dağa kaldırmış ya da katletmiş, Rumların, Ermenilerin, Kürt halkının, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının aynı zaman da Trabzon milletvekili Ali Şükrü beyin katili Topal Osman'ı onure etmeleri ve Giresun meydanına anıtını dikmeleridir.
TOPAL SENİ
Hay uğursuz topal I hay uğursuz I Seni de dikmiş Giresun seni
Orta yerine meydanın I Seni de almış koynuna seni I Seni de kanlı hançer seni I Seni de ittihatçı kasap seni
Dikilmişte orta yerine meydanın I Güler bize otuz iki dişiyle I Ey gidi Giresun ey I Ey gidi celladına sevdalı ey I Dört yanını sis mi aldı da I Görmezsin topalın uğursuz yüzünü
Bilmez misin? I Suphi’yi Onbeşleri kanlı ocağı I Trabzon, Ordu, Amasya, Samsunu I Samsun’un Bafrası I Bafranın Nebiyanı I Nebiyanda Meryem Ana’yı I Haftaca kanayan dereyi I Öksüz Rum çocuklarını I Sürgünleri I Şeytan deresi ölü soyucuları I Hangi birini anlatayım sana I Hangi birini
Gözü dönmüş, kanı bitlenmiş topal seni I Seni gidi halklar kasabı seni I Seni de başımıza kahraman mı I diktiler seni I bekle otuz iki dişinle uğursuz seni I bekle “ucube” seni bekle I bekle halklarımızın kasabı seni bekle I dağılsın hele bekle dağılsın I bilincimizi saran karabulutlar I dağları asi I dalgaları hırçın
bir fark etsin I o tatlı meyvesini I nasırlı ellerindeki kuvveti
O AN
Seni uğursuzun yamağı I Seni ittihatçı besleme seni I Söküp atacağız seni I
Az kaldı I Bak
Yavaş yavaş dağlarımızdaki rüzgar I Yelkenimizi yarına dolduruyor I Emekçi halklarımız vardı varıyor I Nasırlı ellerindeki geleceğin farkına I Dağlarımıza ektiğimiz rüzgar I Bilincimizde fırtınaya dönüyor I Dağıldı dağılıyor bulutlar I Bilincimizin berrak mavisinde I Yeşili dağlarında I Horona duruyor yarınlarımız I Bekle bizi bekle I geliyoruz. I Bafra hapishanesi I Haziran 2011
Yannis Vasilis Yaylalı
.................................
Kaynaklar:
1) Arif Cemil, 1. Dünya Savaşında Teşkilat-ı Mahsusa
Şimdiye kadar, Kuzeydoğu Anadolu’nun Karadeniz kıyısındaki (günümüz Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde- aşağıdaki harita) Trabzon bölgesinde Nisan 1916 – Şubat 1918 tarihleri arası Rusların kentte bulundukları süreçte var olan yaşama dair İngilizce çok az şey yazıldı. Bu araştırma Rus arşivlerine ve Sergei Rudol’foyich Mintsloy’un (1916- 1923)(Not 1) Rusça metinlerine ulaşmış ve İngilizceye çevirmiş olan Dr. Halit Akarca’nın araştırmalarından faydalanmıştır. Rus ordusunun kentte bulunduğu süreci “geniş çapta hastalıklar ve hem halkı hem de askerleri sefalete sürükleyen yiyecek kesintileriyle bir deneme süreciydi. Trabzon yöresindeki çeteciler, hırsızlık ve cinayetlerden sorumlu tutuluyordu” sözleriyle aktarıyor.
2. 1914’ten Mart 1917’ye: Ruslar Trabzon’da
Kasım 1914’te, Rusya Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaş ilan etti. Bu tarihten Mart 1915’e kadar, Rus savaş gemileri Trabzon’u tam altı kez bombaladı. 1914-15 kışında yaklaşık 6000 Osmanlı askeri ve sivil halkın daha çok tifüsten zarar gördüğü tahmin edilmekte. Ocak 1916’da Rus-Kafkas ordusu Osmanlı-Türk kuvvetlerine karşı Trabzon limanını hedef alarak en büyük saldırılarını başlattı. (Nekrasov 1992; Rogan 2015). (Not 2.)
Mart sonunda Kazak piyade birlikleri – toplamda 18,000 erkek ve 4,300 at ile – Novorossiysk’den (Rusya), Rize’ye (Doğu Trabzon) nakledildi. 13 Nisan’a kadar, Rus General Liakhov ( Kafkas Kolordu Deniz Kuvvetleri Komutanı) 20,000 piyade ve 30 toptan oluşan 21 tabur askere sahipti. 16 Nisan’da Liakhov’un birlikleri Doğu Trabzon’da 13 km’lik bir alana girdi. (Allev ve Muratov 1953).
Harita: Kuzeydoğu Anadolu (Nişanyan&Nişanyan 2001, s.217). (Ölçek 180 km Trabzon’dan Erzurum’a)
18 Nisan 1916’da Pontos halkının temsilci heyeti Rus hattında ortaya çıktı ve Osmanlı Müslümanların 16 Nisan sabahına kadar Trabzon’u tahliye ettiğini belirtti. (Allen ve Muratov 1953). Trabzon’un Rus işgalinin hemen arifesinde , Osmanlı Bölgesel Valisi Cemal Azmi Bey kenti terk etmiş ve yönetimi Pontus Ortodoks başkenti Hrisantos’a emanet etmişti. (Not 3) (Ligue Nationale du Pont Euxine 1919).
Ruslar 18 Nisan’da Trabzon’a girdiğinde (Fotoğraf 1) (Neksarov 1992), yaklaşık 12 bin Rum’un kentte yaşadığını tahmin ediyoruz. Kent, Rum jandarmaların kontrolüne bırakılmıştı [Silahlı Rum birlikleri kamu düzeninin sağlanması için silahlı polis görevi görüyorlardı] (Akarca 2014). Mintslov (1923), Rus birliklerinin kente girdiğinde Trabzon’da sadece bir iki düzine kadar Osmanlı-%Türk askeri kaldığını gözlemlemiştir. Yine de önemli sayıda Türkler kuşatılan şehirlerde kalmıştı (Akarca 2002). Sonrasında Rus birlikleri Gümüşhane’ye 18 Temmuz 1916’da, Erzincan’a da 25 Temmuz’da girdi. (Allen and Muratov 1953).
Fotoğraf 1: Rus Ordusu’nun Trabzon’a girişini anlatan bir illüstrasyon. The Sphere’da yayınlandı (Haftalık Londra Gazetesi) 29 Nisan 1916, s.7.
Mayıs 1916’da ise Rus Kafkasya Ordusu 123. ve 127. Piyade Birlikleri toplamda 34000 askerle beraber Kavata Köyü”ne (Trabzon’un doğusunda merkeze 8 km uzaklıkta) nakledildi. (Nekrasov 1992).
Trabzon’a gelişleriyle beraber Ruslar, kentten ayrılan bazı Müslümanların evlerinin ve kamu binalarının zarar gördüğünü ancak kapalı işlemlerin ürünlerle dolu olduğunu herhangi bir zarara uğramadığını tespit ettiler. Haziran’da General Liakhov, kentin yöneticisi Rum Ortodoks Metropoliti Hrisantos’a yerel bir vali atadı (Mintslov 1923). General Iablochkin’in (Rus 5. Ordu komutanı) başında olduğu geçici askeri bir üs kuruldu (Akarca 2014).
1916 – Rus Yönetimi
Rusların Trabzon’daki ilk zamanları ilk ayları kaotikti. Rum halkı Rus yönetimiyle çelişkiler yaşıyordu. Ruslar girmeden önce kenti terk eden Müslümanlar da dönüş yapmaya başladıklarında sorunlar çoğaldı. Müslümanların en büyük problemi Rusça konuşamadıkları için haklarını koruyamıyor, dertlerini anlatamıyorlardı. Hrisantos”un yönetimindeki Pontos Rumları bu süreci yönetti. Müslümanlar ile Ruslar arasındaki görüşmeleri organize ettiler. (Not 4) (Akarca 2014).
Trabzon’daki Müslüman nüfusu arttığı için ciddi bir göçmen sorunu ortaya çıkmaya başladı (Akarca 2014).
Temmuz 1916’ya kadar nerdeyse tüm usta erkek, kadın ve çocuk; askeri imalat projelerinde ve çalışıp Rus rublesi almaya başladılar. Hatta ekmeklerini bile rubleyle ödemeye başlamışlardı (Akarca 2014).
Mintslov (1923) (Haziran’da) Rusların her gün bin kadar Rum işçinin istihkam alanında çalıştırıldığını belirtmektedir. Komik bir şekilde Rumların çalışmayı evlerinde kahve içip kumar oynamaya tercih ettiklerini belirtmektedir. Rum farklılığı Mintslov’a göre Ruslar’ın Rumlara az sayıda arzı söz konusu olduğundan anlaşılabilir bir durumdu.
Rumların çoğunluğu köylerini ve kentlerini imalat çalışmalarında çalışmak için terk etmemiştir (Not 5). Ruslar için gönüllü olarak çalışmayı isteyenler sadece haftada 4 gün çalışmak istediklerini talep etmişlerdi. Ancak düzgün ödemelere ve görevlendirmelere rağmen yeteri kadar Rum işçi yetersizdi. Sonucunda da Ruslar tüm yetkin kişileri bir araya toplayıp çalışmaya zorladı. Bu yöntemle Ruslar için çalışan Müslümanlar da kapsam içine alınıyordu. (Akarca 2014).
Trabzon’daki yaşam neye benziyordu?
1916’da Mintslov (1923) Trabzon bölgesinde bir hastalığın ortaya çıkışından bahsetmektedir. Temmuz ayında, askeri personelin yüzde 30’unu da kapsayan humma hastalığı baş gösterdi. Aynı zamanda pire, sinek ve sivrisinek istilası da artmıştı. Ağustos ayında Ruslar at ve sığırları sinek sorunu sebebiyle Trabzon’da yasakladı. (Sinek problemi o kadar ciddi olmalıdır ki Ruslar yerel halka yakaladıkları her bir sinek için 15 ruble veriyordu)
Ağustos ayı geldiğinde, Trabzon’da 2 çeşit hastane olduğu belirtilmektedir: biri askeri amaçlı, eski ilaç ve tedavi ekipmanı bulundurmayan diğeri ise Kızıl Haç için çalışan, doktor bulundurmayan ancak her şeyden yeteri miktarda var olduğu bir hastane (Mintslov 1923).
Eylül’de bin 200 kişi gemilerle Gürcistan, Batum’a (Resim 1) göç ettirildi. Bunların 15’i yaralıydı, kalanı da bulaşıcı hastalıklarla mücadele ediyordu. Trabzon ise tamamen hasta askerlerle doluydu. Hatta bazıları ölmüştü bile. 600’ün üzerinde insan hastanelerde tifüsle başa çıkmaya çalışıyordu. Hijyenik koşulların yetersizliği sebebiyle kolera ortaya çıktı, grip ve sıtma ise Trabzon bölgesinde hala apaçık ortadaydı. Bu sağlık sorunları nedeniyle ciddi sayıda ölümler yaşanıyordu. (Mintslov 1923)
Dickerman’a göre (kaynağı bilinmemekte) 1. Dünya Savaşı’ndan önce Trabzon’un etnik nüfusunun %57’si Müslüman, %26’sı Ortodoks Rum, %14’ü Ermeni ve 3’ü Katolik’ti (Akarca 2002).
Yine kentin toplam nüfusu 1. Dünya Savaşı öncesinden 44,000’den azdı (Topalidis 2015).
Miraslov’un araştırması Kasım 1916’da (Not 6) yayınlandı ve bulgularının bir özeti, Rus bülteni Listok’ta aynı ayda yayınlandı. Araştırması Müslüman, Rumlar, Ermeniler (Tablo 1 ) ile Trabzon Platana (günümüzde Akçaabat olarak bilinen) ve çevre köylerdeki çiftlik hayvanlarının miktarını içeriyordu (Harita 2). En az 25 kmlik bir alanı da kapsayan köylerin de dahil olduğu 207 yerleşim yeri güney Trabzon’u kapsıyordu. (Hatta bu araştırmasını 3 aydan fazla sürede bitirdiği söylenmektedir.) Miraslov, kayıtlı olan yaklaşık 62,700 kişinin yüzde 67’sini Müslümanların, yüzde 32’sini de Rumların oluşturduğunu belirtmektedir. Yalnızca %0,3 dilimlik az bir miktarın (Tablo 1) 1895 – 1915 yılları arasında Ermeni katliamlarının üzücü bir sonucu olarak kalabildiğini kaydetmiştir. Kaydedilen toplam nüfusta savaş esnasındaki yetişkin kadın sayısına kıyasla yetişkin erkeğin görece az olduğu (yüzde 34) görülmektedir. Araştırmanın Rum nüfusu içerisindeki kısmında da benzer bir sonuç vardır. Yetişkin Rum kadınlara kıyasla (yüzde 59) yetişkin Rum erkeklerinin sayısı daha azdır (yüzde 41). Belirtilen çocuk sayısı da çok azdır. Erkek nüfusunun azlığı, çeşitli salgın hastalıklar sonucu ölümlerin yaşanması ya da doğumların bildiriminin az olması bu sonucu ortaya çıkarmış olabilir.
Tablo 1: 19161’da Trabzon ve Platana bölgesindeki araştırmaya bağlı nüfus miktarı.
Etnisite
Yetişkin Erkek
Yetişkin Kadın
Çocuk2
Toplam
% Etnisite
Osmanlı Türkleri
6,755
13,944
21,534
42,233
67.4
Rumlar
4,392
6,390
9,519
20,301
32.4
Ermeniler3
135
25
5
165
0.3
Toplam
11,282
20,359
31,058
62,699
100
1. Rus birlikleri ve zengin sınıf hariç. 2 hastalıklar sonucu ölüm ve üremeye engel olan yetişkin erkek eksikliğine bağlı olarak kayıtlı çocuk sayısı çok düşük. 3. 1895-1915 arası soykırıma bağlı olarak Ermenilerin sayısı düşün sayıda. Kaynak: Mintslov (1916, s. iii).
Kitromilides ve Alexandris (1894-85) Anadolu “Rum Psikopos bölgesi” nüfusunu 1910-1912 Rum nüfus sayımından –Trebizond başkentindeki 60,564 Rumu kapsayan- bahsetmektedir. {Trabzon başkenti, Resim 3].
Ağustos ayında, Mintslov yiyecek kesintileri sabebiyle hem doğu hem de batı Trabzon’a mısır elde etmek için giden yol boyunca Rumlar ve Türkler arasında bazı hatların çizildiğini göstermektedir. Çetecilerin soygunları öyle büyük sorunlar yaratmıştı ki, Mintslov Ağustos’ta kendilerini savunacak silahlı bir çiftçi ordusu için verilen talimatları yayınlamıştır. Rumlarımn silah kullanımında etkili olabileceğinden emin bile olmamasına rağmen (Mintslov 1923)… (etnik oluşuma bakmaksızın bu silahların koruma gerektiren her yerleşimci için mümkün kılındığı varsayılmaktadır.)
Yine aynı ay, yiyeceğin alk tabakasına dağıtımının sorunlu olduğu kaydedilmiştir. Dağlarda sığır vebası baş göstermiş, Trabzon’da araç ve atlar olmadığı için ulaşım minimal düzeye inmiştir. Savaşın getirdiği işçi yoksunluğu da tarım arazilerinin yarısı hasat edilemeden kalmış (Tablo 1) ve hasadın bir kısmı da toplanamamıştır. Yiyecek fiyatları yüksektir. Şimdi Trabzon çalışmayan (burada kasdedilen yiyecek üretilebilir olan araziler) tarım arazilerini terk eden işsiz yerel halkla doludur. Bölgeye lojistik olarak yiyecek getirmek çok zordur. Amiral Prince Putiatin (tüm kıyı limanlarından sorumlu) Trabzon’a yiyecek taşınmasını durdurmaya karar vermiştir (Mintslov 1923).
Trabzon’un Rus işgali sırasında çeşitli Rum gazetesi Trabzon’da yayınlandı. Türklerin günlük gazetesi de Ocak 1917’nin sonunda ortaya çıktı. Rus ordusunun haber bülteni Listok kentin (Rus) sakinleriyle Rus yönetimi arasındaki ana iletişim aracıydı. Bu gazetenin Rusça dışında bir dilde örneğinin olmadığı bilinmektedir (Akarca 2005). İlk yayını Kasım 1916 idi ve editörü de Mintslov idi (Mintslov 1923).
Harita2 : Trabzon Büyükşehir (MHTP. TPAΠEZOYNTOΣ) Helence. Ölçek: 65 km (TPAΠEZOYΣ) Trabzon’dan (PIZOYΣ) Rize’ye. Ölçek: XAPTHΣ TOY ΠONTOY, (orijinal ölçek 1: 2.000.000), Atina, (c. 1919) Dimosth. P. Vasiliadou : www.pontosworld.com/index.php/photos/maps/595-pontus-republic-c-1919
Dini faaliyetlerin yanı sıra tiyatro, sinema gösterimleri ve konserler uzaktaki Trabzon’da Rusların sıkıcı yaşamını canlandırmıştı. Demografik değişimlere ve inşaat çalışmalarına ek olarak, kentteki sosyal yaşamın öbür yüzü sosyal kurumların faaliyetleriydi. Askeri törenler, geçit törenleri ve Rus-Ortodoks tatilleri, kent halkının kentteki Rus yönetimiyle işbirliği görülmekteydi (Akarca 2014).
1916’nın sonuna kadar, Trabzon Kent Konseyi yalnızca Rum yerleşimcilerden oluşmaktaydı. Aralık ayında General Shvarts Rus memur Dr Kefeli’yi konsey başkanı olarak atayıp 2 Müslüman Türk yerleşimciyi kentteki Türk sayısı arttığı için konseye ekledi (Akarca 2005). Protesto olarak, şehir meclisi lideri Fostiropoulos ve yaveri Triftanidis ile tüm meclis üyeleri istifalarını şehir meclisine sundular. Mintslov Rumların Dr Kefeli’den nefret ettiğini göstermektedir – başlıca sebebi herkesin nefret ettiği Karayim’lerden olduğu için (Mintslov 1923). (Karayimler Yahudi öğretisi ve geleneklerini içeren Talmud’u reddeden Yahudi mezhebidir, bkz: ww.chabad.org/library/article_cdo/aid/3347866/jewish/What-Is-the-Talmud.htm)
Terkedilmiş Türk mülklerinin kiraları şehir meclisi tarafından toplanıyordu ve bu gelirin yarısı beledi yatırımları finanse etmek için kullanılıyordu. Kalanı ise Rus-Fars bankasına gerçek Müslüman mülk sahiplerinin adıyla yatırılıyordu. Dr Kefeli atandığında ise eşi ve kendisi Türkçe konuşmalarını kentte Türkçe konuşan Müslümanlar lehine kullandı. Rus yetkililer ile aracılık yaptıklarında Müslümanlar yararına davranıyorlardı. Bunun sonucu olarak Müslümanlar daha fazla yapdım almaya başladı. Hatta daha önce Müslümanların okulu olmadığı için, 1916 yılının sonunda Müslüman erkek çocukları için bir okul da açıldı. (Kentte zaten birçok Rum okulu bulunuyordu) (Akarca 2008)
Arkeolojik Araştırmalar
1916’nın Mayıs ayından Ekim’e ve Haziran 1917’den Ekim’e kadar Trabzon’da Ruslar tarafından iki arkeolojik araştırma yapılıyordu. Bu araştırmaların başında ise seçkin Bizans bilim insanı Prof. Fedor Ivanovich Uspenskii bulunuyordu. Ağustos 1916’daki Faroz meselesinde, Trabzon’daki Rum gazetelerden birinde Osmanlı Müslümanlarınca inşa edilen camilerin İslami hizmete devam edebileceği bildiriliyordu. Buna rağmen, İslami ibadetlere Rum Ortodoks kiliselerine çevrilmiş olan camilerde arkeolojik araştırma alanının altında kaldığı söylenerek izin verilmiyordu (örn: Aya Sofya Kilisesi (Fotoğraf 4), St. Eugenios Kilisesi (Fotoğraf 5), Panayia Chrysokephalos (Fotoğraf 6) ve St Philip Kilisesi)
Yedi eski Rum Ortodoks kilisesi Rum yetkililere teslim edilmemiş, Rumlarla kazı keşif ekibi arasında anlaşmazlığa sebep olmuştu. Arkeologlar bu eski kiliselerin kontrolünü ele aldıktan sonra Rus askerler, memurlar ve üst kademe yöneticiler bu tarihi dokuyu yağmalamaya başladılar. Eski Panayia Chrysokephalos kilisesindeki geçici depo-müze korunamadı ve Rus bilim insanları Ekim 1916’da kenti terk ettiklerinde yağma edildi. (Akarca 2008;2014)
1917 senesinde, Uspenskii, Bizans Trebizond İmparatoru Alexios IV (1417-29)’un heykelini eski Panayia Chrysokephalos kilisesi yakınlarında meydana çıkarmıştı (Fotoğraf 6). Alexios IV’un kalıntıları şu an Kuzey Yunanistan’daki Veria yakınlarında bulunan Panayia Sümela Manastırı’nda bir mezarda (Bryer ve Winfield 1985) Pontus Rum halkıyla beraber yatmaktadır (Not 7).
Ermeniler
Ağustos 1916’da Mintslov doğrudan görevleri dışında Trabzon’daki Ermeni Komitesi’yle de işbirliği içinde olduğunu belirtmektedir. 1915’te Ermeniler’in Trabzon bölgesinden sınırdışı edilmesinin ardından Ermeni evleri ve bilhassa 198 ticari dükkan şehirde terk edilmiş vaziyetteydi (Mintslov 1923). Polis Ermenilerin evlerindeki eşyaların çoğunu Ermeni okulunun da bulunduğu yeni Ermeni Kilisesi’nde, Trabzon’da, başpsikoposlukla anlaşarak hemen koruma altına aldı. Ermeni okulu Ekim 1916’da böyle bir okulun açılması için yeterince Ermeni öğrencinin var olduğunu belirterek yeniden açılmıştı (Surmelian 1946) (Not 8)
Mintslov (Ağustos’ta) 60 eski Ermeni dükkanının tamamıyla boşaldığını görmüştür. Ermeni Komisyonu’nun kendi salonu ve nerdeyse yarıya kadar eşya, mal ve kitaplarla dolu iki katlı bir evi vardı. Yine Mintslov, Komisyon’un kendi üyelerine zengin olmaları için dolandırıcılığa izin verdiklerinden şüphelenmiştir. Sonucunda General Shvarts Komisyon’un kapatılmasını ve tüm bağlantılı kurumların mühürlenmesini emretmiştir (Mintslov 1923).
Fotoğraf 4: Ayasofya Kilisesi – sulu boya, N. D. Protasov 1917, Rus Bilim Akademisi Arşivi, St. Petersburg Branch bkz: http://ranar.spb.ru/rus/vystavki/id/561/ viewed Nisan 2018.
Fotoğraf 5: Yeni Cuma Camii—Eski St Eugenios Kilisesi (Kokkas 2005, s. 131).
Fotoğraf 6: Ortahisar Camii—Eski Panayia Chrysokephalos Kilisesi (Chrysanthos 1933, s. 923).
Kanun ve düzenin devamlılığı en temel görevdi. Ağustos’ta Minstlov Trabzon’a yapılan tedarikleri sağlamakla görevli bir komiteye atandı. Ayrıca hırsızlık yapan çetecileri de önlemekle görevliydi. Ermenilerin Rus kontrolü altındaki bölgelere göçünün ardından bölgede cinayet ve hırsızlık baş göstermiş, çetelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Mintslov’un görevi ise bu çetecileri önlemekti. Ancak bir bölük askere rağmen emrinde yalnızca 30 asker bulunmaktaydı (Mintslov 1923). (Not 9.)
Ağustos’un sonlarına doğru, Mintslov’un emrindeki 30 Rus askeri 11 Ermeni çeteciyi dağlarda yakaladı. O sırada, Ermeni çetecilerin Türkleri ve Rumları soyduğu şikayetleri geliyordu. Rumların onlara hiçbir zarar vermemesine rağmen… Hırsızlıklar aynı zamanda Türkler tarafından da yapılıyordu (Mintslov 1923).
Platana’da (Akçaabat) Yaşam
Temmuz 1916’da kıtlık ve kolera Platana’da (Trabzon’un 14 km batısında) baş gösterdi. Ağustos’ta ise Platana’da düzeni inşa etmekle meşgul olan Rus Üsteğmen Biriukov Rumlara kötü davranıyordu. Kent çoğunlukla bomboş görünüyordu. Ekim’de Platana’daki deniz taşımacılığı 3 güne kadar tuttuğu için, açlık ve kargaşa artmıştı. Rus denizciler hırsızlık ve kaçakçılıkla anılan satıcılar olarak kayıt altına alınmaya başladı. Günlük üç ya da dört işletme yağmalanıyor ve bir denizci alıkonuluyordu. Platana depolarındaki Müslümanların tütünü Batum’da (Gürcistan, bkz Fotoğraf 1) satabilmeleri için Rus askerlerine verilmişti. Burada etkisiz bir Rus yönetiminin olduğu söylenebilir (Mintslov 1923). Mintslov’un araştırmasına (1916) göre Platana kenti 2,122 Ortodoks Rum ve Müslümanı kapsıyordu (Ruslar sayılmamıştır).
Mart 1917’de Platana kent meclisi ilga edildi ve Trabzon şehir meclisinden bir kişi tarafından yönetilmeye başlandı. Kefeli, Platana’ya gitti ve hazineden 30 bin ruble alarak Trabzon’a döndü (Mintslov 1923).
Gümüşhane – Maçka bölgesinde yaşam
Maçka’daki, Trabzon’a 25 km güneyde, çoğu ev harap olmuş, Müslümanlar tarafından yakılmış, yıkılmıştı. Müslümanlar birçok Ermeni’yi burada öldürdüğü için bu bölgenin kötü bir şöhreti vardı. Rus kontrolündeki alanın ötesinde, Trabzon’un 100 km güneyindeki çevrede, herhangi bir yönetimsel otorite bulunmuyordu (Mintslov 1923).
18 Temmuz’da Ruslar Gümüşhane’ye girdi. (Allen ve Muratoff 1953). Aynı ay, Müslümanlar belediyenin Rum başkanı Stastolidis’ten yardım gördüler. General Shvarts’a başkanın verdiği rapora göre, 30 bine yakın Müslümanın ekmek de dahil her şeye ihtiyaç olduğu belirtiliyor (Akarca 2014).
Ekim ortasında, Mintslov General Ianushkevich’e yazarak [Dük Nikolai Nikolayevich’in Personelden sorumlu Şefi, Kafkas Ordusu Kumandanı] Gümüşhane’ye (Fotoğraf 1) kadar olan tüm bölgenin açlık sınırında olduğu belirtiliyordu. Açlık ve artan hastalık Trabzon’u kırsal kesimden gelen göçmenlerle boğacak ve halk arasında düzensizliğe sebebiyet verecekti (Not 10) (Mintsloc 1923).
Rum Ortodoks Sümela Manastırı, tehlike içinde güneydoğu Maçka’nın devasa yalnızlığında bir dağın yamacında yatıyordu (Fotoğraf 1). Eylül 1916’nın başlarında, Mintslov ve Rodopolis büyükşehrinden, Kirillos manastırı ziyaret etti. Buradaki 5 papaz Mintslov’a Paskalya Bayramı sırasında (1916’daki Paskalya günü Jülyen Takvimi’ne göre 10 Nisan Osmanlı askerlerinin manastıra girmeye çalıştığından bahsetti. Bu beş papaz kaçmış ve Livera’ya gitmişlerdi. Osmanlı askerleri de Rus birlikleri yakınlarına gelene kadar Sümela’da dört ay kalmışlardı. Müslümanlar gümüş mutfak eşyaları, pahalı halılar, bir kütüphane kitap gibi bazı eşyaları almışlardı, kalan her şey ise dokunulmamış vaziyette kalmıştı. Şükür ki Müslümanlar, ünlü Panayia Sümela ikonune dokunmamışlar, bir şeyleri mahvetmemişlerdi. Manastır zengindi, çevredeki arsanın evlerine sahipti. Freskleri kazınmıştı. (Mintslov 1923).
3. Rus Devrimlerinin etkileri- Mart 1917’den Ocak 1918’e
Savaşın zorlukları [ve pek çok ciddi sorunlar] Rus monarşisini 1917 devrimiyle alaşağı etmişti. Çar Nikolas II, 15 Mart’ta tahttan çekildi ve Alexander Kerensky taradından yönetilen geçici hükümet yönetimi üstlendi (Rogan 2015). 1917 Devrimi ile beraber, Trabzon’daki inşa projeleri ve askeri komuta düzeni durduruldu, Rus birlikleri işhal altındaki Osmanlı topraklarında kalma arzusundan vazgeçti. Rus kuvvetleri bir dizi sorunlarla yüz yüze karşılaştı. Trabzon çevresindeki yerleşik halk vergilerini ödemeyi reddetmeye başladı. Binlerce asker Trabzon üzerinden Rusyaya taşındığı için konaklama ile ilgili acil bir ihtiyaç doğmuştu. Bu akının sonucu olarak, askerler bazı kiliselere ve camilere zarar verdi. (Akarca 2008;2014).
Kerensky’nin geçici hükümeti Rus subayların artık seçili “Sovyetler askeri” tarafından yönetilen birlikler üzerindeki etkisini kaldırdı. Osmanlı bölgesinde kargaşa ortaya çıktı. Çoğunluğu askerden oluşan Trabzon’daki idari komite, seçiminden sonra git gide daha sessizleşti. Yazın bu rahatsız edici bir sessizlik yine Rusların bulunduğu Anadolu’nun doğusuna yerleşti. Osmanlı Ordusu 1917’nin kalanında tek bir mermi harcamadan konumunu muhafaza etti (Rogan 2015).
Lenin’in kontrolündeki Bolşevikler, 7 Kasım 1917’de [Jülyen Takvimi’ne göre “Ekim Devrimi”] iktidara geldi ve barış müzakeresi talebinde bulundu. “Osmanlı şansına güç bela inanabiliyordu.” “
Osmanlı, ” Rus Kafkas Ordusunun temsilcileriyle buluştu ve 18 Aralık’ta resmi bir mütareke imzaladılar. Doğu Anadolu topraklarında ateşkes anlaşması yerini bir iktidar boşluğuna bıraktı. Aralık 1917’nin sonuna kadar, Trabzon’daki Rus askerleri gemilere el koydu ve Anadolu’yu terk ettiler. Ödeme yapmadan aylarca devam eden bu askerlerin çoğu giderken dükkanları yağmaladılar.
Kentteki düzensizlik silahlı Türk çeteciler Rusların çekildiği alanlarda kontrolü ele geçirdiği için çevredeki kırsal kesimlerde abartılı seviyeye çıktı. Ocak 1818’in sonuna doğru, Trabzon’daki Amerikan Konsolosu “Türk çetelerinin giderek cesaret kazandığını ve Rus askerlerinin ise gitgide kötüleştiğini” rapor etmişti” (Rogan 2015, s.355-56).
4. Nihai Rus geri çekilişi – Şubat 1918
Ocak 1918’de Hrisantos, Osmanlı Kumandanı Vehid Paşa’yı Müslümanların Hıristiyanlara verdiği zararlar, incinmeler konusunda uyardı. Ardından kendilerinin korumaları için Rumlara silah dağıttı. Sonucunda ise Sümela, Tsita’ua ve Kapikkioi, Livera, Hamsikoy ve Santa civarlarını imha, yıkım ve tahribattan korudu (Rum Patrihnaesi 1919).
Kalan Ruslar da Şubat 1918’de kenti terk edince, Trabzon bölgesindeki Rumların yarısı da kenti Ruslarla birlikte terk etti (Chrysanthos 1933). Trabzon’daki Avusturya Konsolosu Kwiatkowski’ye göre Trabzon’da yaşayan 30 bin Rumdan 8 bini Şubat 1918’in sonunda Ruslarla beraber kenti terk etmeye zorlanmıştı.(Photiades 1987).
Hrisantos, ek olarak, kentindeki Rum Ortodoks nüfusunun toplam sayısının 1914’ten 1919’a kadar 52,000’den 23,000’e düştüğünü belirtmiştir (Vryonis 2007). (Kitromilides ve Alexandris (1984-85) önceden de belirtildiği üzere 1912-12 arasomdaki nüfusun yaklaşık 61,000 civarında olduğunu belirtmektedir.)
Ruslar ve Osmanlılar arasındaki anlaşmanın tersine, Osmanlı askerleri Rus işgali altındaki alanın sınırlarına girdiler. Trabzon 25 Şubat 1918’de tekrar Osmanlı”ya geçti. Osmanlı”nın deniz yoluyla getirdiği askeri takviyeler limana ayak basmaya başladı (Erickson 2001).
Fotoğraf 7: Boztepe’den Trabzon Limanı(2003).
5. Sonuç
I.Dünya Savaşı’ndaki Rusların bölgede bulunduğu süreçteTrabzon Bölgesi’ndeki yaşam (Nisan 1916-Şubat 1918) yerel halk için yiyecek kıtlığı ve birçok hastalığın hüküm sürmesiyle zor zamanlardı. Yine de, Rusların bulunduğu süreçte halkın yiyecek sıkıntısı görece az ya da hiç yoktu. Ancak Osmanlı yönetime tekrar geçince Rumlar açlık ve evsizlikle karşı karşıya kalmış, ardından da binlerce Rumun ölümüyle sonuçlanan bir süreç yaşanmıştı.
Bu çalışma, I. Dünya Savaşı sırasında Rusların yönetimde bulunduğu süreçte Trabzon bölgesindeki yaşamı tanımlamaktadır ve öncelikle Rusça kaynaklara dayanmakla beraber Rumca ve Türkçe yazılı kaynaklardan alınan olayları da farklı bir “pencere” açmak amacıyla kullanılmıştır.
6. Notlar
Not 1 Sergei Rudol’fovich Mintslov Mayıs 1916 ile Mart 1917 arasında Trabzona gönderilen bir Rus Subaydı. Günlük formatında yazan Mintslov (1923), Gregoryen Takviminden 13 gün daha az çeken Jüliyen takvimini kullanmıştır. 1870’de doğmuş ve I. Dünya Savaşı esnasında Rus Ordusu hizmetine dönmüş eski bir subaydır. Nizhny Novgorod Arkeoloji Enstitüsünden mezun olmuş ve birçok bibliyografik çalışmalar hazırlamıştır (Büyük Sovyet Ansiklopedisi 1974). Üretken yazarlığı ve kitap kolensiyonculuğuyla ünlüdür.
Not 3
Hrisantos’un başında bulunan Trabzon metropolitliği kentin 115 km batısa (Kesap’a) ve 165 km doğuya (Hopa’ya) kadar uzanan bir geniş bir bölgeyi kapsıyordu. Metropolitliğin içinde Sümela Manastırı, Sümela”nın kuzeyinde Peristereota ve Vazelon ile 25 km güneydeki Phodopolis Metropo litanlığının bir kısmı da bulunuyordu. (Kiminas 2009).
Mintslov (1923) Chrysanthos’tan çok iyi Fransızca ve Almanca konuşan ancak Rusça konuşamayan büyük aydın olarak bahsetmektedir. [Ayrıca Yunanca ve Pontus Rumcası da konuşmaktaydı.]
Rus işgali esnasında (1916-18) Chrysanthos yerel Türk halkının acı çekmeyeceğini garantilemeye çalışmıştı. Yardımseverliği Rus işgali esnasında da binlerce Müslüman göçmenin Trabzon’da Rus ordusundaki Ermenilerin intikam saldırılarına karşı misafirperverliğiyle devam etti (Clark 2006). Gibbons (1916, s. 38-39)
“1877 savaşının bir sonucu olarak, Türkiye [Osm. İmp.] Ermenistan’ın Rusya’ya verilmesine zorlanmıştır. Bu bölgedeki Ermeniler ve Kafkaslar yaklaşık 40 yıldır Rus yönetimi altındadır ve doğal olarak Ruslar Türkiye’ye karşı [Osmanlılar] savaşmak zorundadırlar” diye belirtmektedir.
Hrisantos bir Osmanlı ya da Rus işbirlikçisi olarak görülmemelidir. Bir keresinde Rus yetkililerden [Hrisantos’u iyi tanıyan Mintslov ona sempati duyuyordu ancak General Shvats duymamaktaydı] bir ricada bulunduğunda Rus Kafkas Ordusu karargahında bu bir şüpheye duyulmasına yol açtı. General Iudenich, Rus Kafkas Ordusu BaşKomutanı, belediye başkanını ajan olmakla suçladı (Akarca 2014).
Not 4 Mintslov (1923) Haziran 1916’da Hrisantos’un Rus-Rum meselelerine karışmasına dair “Rumlar başka bir savunucuları olmadığı için erdemliydi” der. Hrisantos Rusları yabancılar olarak görmektedir.
Bazı yorumculara göre ise Kuzey Doğu Anadolu’daki işgalci Rus kuvvetleri ve Rumların arasında her ikisinin de Ortodoks inançları nedeniyle bir bağ olduğu söylenmektedir.
Not 5 Sam Topalidis’in büyükbabası Yannis Papazoglou 1916’da köyünden Trabzona gitmiş, Trabzon’un dış mahallelerinde Ruslar için çalışmıştır. Şubat 1918’in başlarına doğru, Ruslar Trabzon’u tamamen boşalttığında, Yanis ayrıca Ruslara güç kazanmaları için çalışmalarında ve Boz Tepe’deki cephanelikleri taşımada yardımcı olmuştur. Ruslar Trabzon’dan çıkarken neredeyse tüm akrabalarını da alıp beraberinde Trabzon’u terk etmişlerdir (Topalidis 2013)
Not 6 Trabzon’daki keşifler esnasında, Uspenskii 400’ün üzerinde el yazması toplamıştır. Bu el yazmalarından işe yarar olanlarını Petrograd’a göndermiştir. Rum antika eserleri da ayrıca Rusya’ya götürülmüştür. Haziran 1917’de, Trabzonlu Rum gazeteci Leontidis Rus bilim insanlarını 4 sandık değerli eşyayı Rusya’ya kaçırmakla suçlamıştır (Üre 2014).
Not 7 1915 Ermeni soykırımı esnasında bazı Ermeni çocukların Rumlar ve Müslümanlar tarafından korunulduğuna inanılmaktadır. Mintslov’un (1916) Kasım’da yayınlanan araştırması Trabzon’da ve Platana’da yalnızca 5 adet Ermeni çocuğun olduğunu belirtmiştir (Tablo 1). Bunun gerçek sayının görmezden gelinmesinden dolayı olduğuna inanılmaktadır.
Not 8 Yiyecek kıtlığı olmasına rağmen, Aralık 1916’da Mintslov (1923) fındığın Rusya’ya ihrac edildiğini belirtmiştir.
Not 9 Topalidis’in dedesi Trabzon’u Şubat 1918’de terk etmiştir. Tüm aile 17 Şubat’tan hemen önce çok karlı ve yakıcı derecede soğuk bir hava yaşanırken Trabzon limanındaki Rus gemisine binmiştir. Aileler gemiye bindiklerinde, Müslümanlar top atışı ile 5 gün süren kutlama yapmışlardır. Ruslar ise Müslümanların ateşine karşılık vermiştir. Çok sayıda Rum kaçmak istediği için insanlar dubalara sıkışarak tutunmuş, gemilerden birinin ardına düşen parçalardan saklanmışlardı. Gemilerle Batum kıyılarına ulaşan insanlara burada Rus olanların Osmanlı’ya yakın oldukları için Sokhumi’ye gitmelerini söylenmiştir. Bu insanlar ise Trabzon’dan 240 km uzakta Sokhumi’de karaya çıkmışlardır.
Teşekkür
Dr Halit Akarca’ya Trabzon’daki Rus haber bülteni Listok’un ve Mintslov’un (1916) “Trabzon Bölgesinin İstatistiksel Raporu”nun bazı kopyalarını bize gönderdiği için çok minnettarız.
8. Kaynakça Akarca, HD 2002, The Russian administration of the occupied Ottoman territories during the first world war: 1915:1917, MA Thesis, Department of International Relations, The Institute of Economics and Social Sciences, Bilkent University, Ankara. Akarca, HD 2005, ‘Trapezondskii voennyi listok: an important source for the history of the First World War in the Caucasus’, Journal of the Centre for First World War Studies, vol. 2, no. 2, pp. 25–43. Akarca, HD 2008, ‘Trabzon became Trapezund: the transformation of an Ottoman city in to a Russian city during the First World War’, Paper presented at Ninth Annual Conference Central Eurasian Studies Society, 18–21 September 2008, Georgetown University, Washington DC, 18 pp. Akarca, HD 2014, Imperial formations in occupied lands: The Russian occupation of Ottoman territories during the First World War, PhD thesis, Department of Near Eastern Studies, Princeton University, New Jersey, USA. Allen, WED & Muratoff, P 1953, Caucasian battlefields: a history of the wars on the Turko-Caucasian border 1828–1921, Cambridge University Press, Cambridge. Bryer, A & Winfield, D 1985, The Byzantine monuments and topography of the Pontos, vol. I, Dumbarton Oaks Research Library & Collection, Harvard University, Washington D.C. Chrysanthos, 1933, ‘H Eκκλησια Τραπεζουντος’, (in Greek), [The church of Trabzon] Archeion Pontou [Archives of Pontos], vol. iv–v, Athens. Clark, B 2006, Twice a stranger: how mass expulsion forged modern Greece and Turkey, Granta Books, London. Erickson, EJ 2001, Ordered to die: a history of the Ottoman army in the First World War, Greenwood Press, Westport, Connecticut, USA. Gibbons, HA 1916, The blackest page of modern history: Events in Armenia in 1915, the facts and the responsibilities, GP Putman’s Sons, London. Greek Patriarchate, 1919, Persecution of the Greeks in Turkey 1914–1918, (Greek Patriarchate in Constantinople), Hesperia Press, London. Halpern, PG 1994, A navy history of World War 1, Naval Institute Press, Annapolis, Maryland, USA. Kiminas, D 2009, The Ecumenical Patriarchate: a history of its metropolitanates with annotated hierarch catalogs, Orthodox Christianity, vol. I, The Borgo Press, Rockville, Maryland, USA. Kitromilides, PM & Alexandris, A 1984–85, ‘Ethnic survival, nationalism and forced migration: the historical demography of the Greek community of Asia Minor at the close of the Ottoman era’, Kentrou Mikrasiatikon Spoudon, [Centre for Asia Minor Studies], Athens, Bulletin 5, pp. 9–44. Kokkas, K 2005, Pontos: on the edge of the horizon, (in Greek) Foundation of the Hellenic World, Athens. Ligue Nationale du Pont Euxine, 1919, Greek republic of the Black Sea, Ligue Nationale du Pont Euxine, Paris. Mintslov, SR 1916, Statisticheskie ocherki Trapezondskogo ukreplennogo raiona, (in Russian), [Statistical report of Trabzon region], Trabzon, Turkey, (unpublished translation from Russian into English by Russell McCaskie). Mintslov, SR 1923, Trapezondskaia epopeia, (in Russian) [Russian accounts of Trabzon], Sibirskoe Knigoizdatel’stvo, Berlin, (unpublished translation from Russian into English by Russell McCaskie). Nekrasov, G 1992, North of Gallipoli: the Black Sea fleet at war 1914–1917, East European Monographs, No. CCCXLIII, Columbia University Press, New York. Nişanyan, S & Nişanyan, M 2001, Black Sea: a traveller’s handbook for northern Turkey, 3rd edition, (In Greek and English), Infognomon, Athens. Photiades, K 1987, The annihilation of the Greeks in Pontus by the Turks, Union of the Fighters for the Liberation of the Greek Lands Seized by Turkey, Germany. Rogan, E 2015, The fall of the Ottomans: the great war in the Middle East, 1914–1920, Allen Lane, UK. Surmelian, LZ 1946, I ask you, ladies and gentlemen, Victor Gollancz Ltd, London. Topalidis, S 2013, ‘The Pontic Greek family history of Sam Topalidis’, PontosWorld at: www.pontosworld.com/index.php/pontus/history/sam-topalidis/88-the-family-history-of-sam-topalidis Topalidis, S 2015, ‘A history of Trabzon’, PontosWorld at: www.pontosworld.com/index.php/pontus/history/sam-topalidis/79-a-history-of-trabzon?showall=&start=1 Üre, P 2014, Byzantine heritage, archaeology, and politics between Russia and the Ottoman Empire: Russian Archaeological Institute in Constantinople (1894–1914), PhD thesis, The London School of Economics and Political Science, University of London, London. Vryonis, S 2007, ‘Greek labor battalions Asia Minor’, in The Armenian Genocide: cultural and ethical legacies, (ed.) R Hovannisian, Transaction Publishers, New Brunswick, New Jersey, USA, pp. 275–90. Kaynak: MavriThalassa
TOPAL OSMAN'IN PONTOS RUMLARINA KARŞI ACIMASIZ İNFAZLARI Her seçim yaklaştığin da olduğu gibi hükumet ve yanlılarının genel yaklaşımlarına bakıldığında stratejisini rakibini ötekileştirme üzerine kurar , sonra elindeki tüm imkânlar ile yönelmeye başlar. Mesele söz konusu Kürtler ise attık klasikleşmiş oyunlar vardır. PKK kartı devreye sokulur. PKK'ye gösterrnelik operasyonlar devreye girer. Televizyonlar da şovlar ile kampanyaya dönüştürülmüş operasyon yürütülür. Durum bayağı vahimse göstermelik operasyonlar sonuç vermiyirsa bilinçli olarak askerlerin öleceği plânlar dâhi devreye sokulur. Ya da PKK üzerinden HDP ve Kürtler hedef gösterilerek halk ve provakatorler devreye girer ve ihtiyaca göre ya Kürt mahalleleri basılır ya da HDP binaları hedef alınır, ta ki rantsal (oya tekabül eden )anlamda ihtiyaçlar karşılaşıncaya kadar.
Türkiye 31 mart günü yerel seçimlere girdi ve AKP neredeyse tüm önemli tüm büyük şehirleri kaybetti. Hem de elindeki tüm devlet imkanlarını kullanmasina rağmen, tabi kaybetmesinde en büyük etkenlerden biri Kürtlerin de tercihini demokrasiden, yani Cumhur ittifakının karşısındaki gücü millet ittifakını desteklenmesinden kaynaklaniyordu. AKP hükümetleri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kaybetmeyi kabul etmeyeceğinin daha önceki seçimlerden de iyi biliyoruz.7 haziranı ve sonrasını herkes hatırlar. AHK hükümeti ve RTE bir süre olaya sessiz kaşldıktan sonra neredeyse devlet gibi imkanı olan Istanbul belediyesi için yerel seçimleri'nin iptal start ı verildi. Sonuçta kurmaca gerekçeler ile seçim iptal edildi. YSK'nın gerekçeli kararı ve başkanın şeyhinde de bunu gördük. Fakat o süreçte AKP hükümeti ve Cumhur koalisyonunun hesaplamadığı bir şey oldu. Oyun, hırsızlık bu kadar aleni yapılınca halk CHP adayı Ekrem Imamoğlu'nun elinden zorla belediyenin alındığını gördü. İmamoğlu da alışıldık siyasetin dışında dil ve üslup ile tüm olup bitenleri karşılayınca ve halk toplantılarıyla bu durumu lehine dönüştürmeye başlayınca AKP ve Hükümet yetkilileri Kürtlerden alışık olduğunuz ötekileştirme politikasını devreye soktu . CHP adayı Ekrem İmamoğlu Karadenizli hatta Trabzonluydu. Ermeni meselesi olunca Asala, Kürtler söz konusu olunca PKK devreye sokuluyor ve ötekileştirme operasyonu başlıyordu. Söz konusu Karadeniz olunca en uygun araç Pontos ve Pontosluluktu doğal olarak da Ekrem İmamoğlu rahatlıkla ve Pontosçu olmakla suçlanabilirdi. Bu anlamıyla ötekileştirme operasyonunun İlk perdesini ramazan ayı programı nedeniyle katıldığı bir iftar da konuşma yapan Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu,açtı. Göksu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen daha sonra türlü oyunlarla mazbatası elinden alınan Ekrem İmamoğlu'nun kazanmasına en çok Yunan medyasının sevindiğini ifade etti. Ardından da iftar programına katılanlara İmamoğlu'nun nereli olduğunu sordu. Ramazan programına katılanlardan “Trabzon” cevabını alan Göksu “E hesap başka” dedi.Sonrası herkes tarafından malum, CHP'nin İstanbul büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu için Pontos, Pontosluluk, Pontosculuk üzerinden linç kampanyalarının ardı arkası kesilmedi. Imamoğlu çoğunlukla sukunetini korudu ta ki 3 Haziran günü AKP genel başkan yardımcısı Nurettin Canikli'nin Giresun'da yaptığı konuşmaya kadar . Canikli Güresun'dan yaptığı konuşma da “O zamanlar Topal Osman Ağa hangi amaçla kime karşı bu mücadeleyi vermişse şimdi de aynı hain projeyi hayata geçirmek isteyenlere karşı o projeyi inşallah biz akamete uğratmak için Giresunlular olarak bu çalışmayı sürdüreceğiz...” dedi Canikli'nin hemen ardından Giresun'da bir konuşma da CHP'nin İBŞB'si başkan adayı Ekrem İmamoğlu yaptı.İmamoğlu hakkında ki Pontoslu olmak ile ilgili iddialara sessizliğini bozarak (isteyerek ya da zorunda kalarak ) resmi söylemi Topal Osman'ı da kapsayacak şekilde 'kuruluş değerleri' olarak şu şekilde ifade etmek durumunda kalıyordu “Türkiye'nin o güzelim Misak-ı Milli sınırlarına, komutanlarına, askerlerine, benim dedeme, sizlerin dedelerine, Topal Osman'a, bayrağına, havasına, suyuna, doğasına, bu ülkenin kuruluş değerlerine, Cumhuriyet'e, demokrasiye, çocuklarımızın dünden bugüne gelip, yarınlara ulaşmasının yolunu açan, bu ülkenin tek lideri Mustafa Kemal Atatürk'e bağlıyım...” Öyle yok size katilden kahraman yaptırmayız ... TOPAL OSMAN'IN PONTOS RUMLARINA KARŞI ACIMASIZ İNFAZLARI Yannis V Yaylalı Ümit DOĞAN'ın Mustafa Kemal'in muhafızı TOPAL OSMAN' kitabı evlere şenlik. DOĞAN Ermeni ve Rum katili Ceteci Topal Osman'dan kahraman çıkarmak için fena çuvallayan bir kitap yazmış , kitabı çözümledikce sizler ile gün ışığına çıkmayan cinayetleri paylaşacağım. . Bu kıtabın Üçüncü Bölüm başlığı "1920 yılı olayları, Osman Ağa ile Ankara arasındaki ilişkiler ve Osman Ağa tarafından kurulan gönüllü Giresun alayları ". Bu bölümün içerisinde bir çok alt başlık bulunuyor, bu bölümde biz kitabın 100-101 . sayfasında ' Osman Ağa'nın Acente Katibi Yorgiyi Cezalandırılması ve Doktor Tomayidis Olayı ' adı ile açılmış başlığın altında Giresun'da işlenen iki cinayetlere bakacağız . Bu bölümde Ümit Doğan iki Pontos Rumu'nun Topal Osman ve adamları tarafından nasıl katledildiğini normal bir durummuş gibi anlatıyor. Topal Osman'ın öncülüğü ile kurulan Gönüllü Giresun alaylarının nasıl cinayetler şebekesi olduğunu bir kere daha bize kanıtlamış da oluyor. Bir kere daha Ümit Doğan bize nasıl sudan sebepler ile Pontos Rumlarının çetelerin insiyatifine bırakıldığını ve nasil katledildiğini gösteriyor. Doğan' ın amacı elbette Rumlara karşı yürütülen çete faaliyetlerini göstermek değil, Türklük için nasıl yararlı işler yaptığını ispat etmek, fakat eğer sadece bu iki örneğe bile baktığımızda Pontos'da halkımıza karşı nasıl acımasızca saldırı politikası izlendiği görüyoruz. Hiç bir suçu olmayan Katip Yorgi ve Doktor Tomayidis Topal Osman ve adamları tarafından sudan sebebler yüzünden hunharca katledildi. Eğer tarafsız bir heyet oluşturulup o gün olup bitenler incelenirse, binlerce, onbinlerce benzer vakaların olduğu ortaya çıkacaktır. .. Kitaptaki tüm vakaları inceleyip, tek tek sizler ile paylaşacağım. Osman Ağa'nın Acente Katibi Yorgi'yi Cezalandırması ve Doktor Tomayidis olayi *** Acente katibi Yorgi 'Türk Hükümeti olmaz Yunan Hükümeti olur bunda ne var?" Dediği için Topal Osman tarafından infaz edildi "Acente Katibi Yorgi ve Ahiskalioğlu Ahmet Ağa'nın arasinda öncelen sika bir dostluk varken, izmir ve istanbul'un işgalinden sonra tipki çıtroğlu sava gibi, katip Yorgi nin de hal ve hareketleri değişmeye başlar. Bir konuşma es nasinda Ahmet Ağa'ya Türk Hükümeti olmaz Yunan Hükümeti olur bunda ne var?" der. Bu sözleri içine sindiremeyen Ahmet Ağa, durumu Osman Ağa'ya anlatur. Osman Ağa Yorgi Efendi yanına çağırr. Yorgi Efendi demek Türk Hükümeti olmaz Yunan Hükümeti olur, bunda ne var değil mi? ( 227) der. Yorgi, "evet Ağa hazretleri" diye cevap verirken başina geleceği anlamıştir. Yorgiyi o günden sonra gören olmamistir " ***** Doktor Tomayidis yanliş yazdığı söylendiği ilaçlar yüzünden Topal Osman ve adamları tarafından infaz edildi "1920 yilinin Mayıs (228) ayında, iki Rum doktor Türk hastalan muayene et memeye başlar, ettikleri zaman da başka hastalığa ait reçeteler verirler. Türk hastalar, Türk doktorlara muayene olup ellerinde reçeteyi gösterip, bu ilaçlar kullandlik fakat şifa bulmadık, derler. Türk doktorlar bu reçetelerin başka has- tallklara ait olduğunu hastalara anlatirlar.(229) osman Ağa'nın yeğeni ile evli olan Türk doktor Hicabi Bey durumu Osman Ağa'ya anlatar. Ağa'nin bu du ruma pek can sıkılır. Gümüşreisoğlu Mustafa Kaptan'a bu iki doktora gerekli cezanın verilmesini emreder. Mustafa Kaptan hasta numarası yapar ve doktor eve çağirirlar. Olayin devamini Osman Fikret Bey'in anlarandan aktaralım : 'Kaptan Mustafa hasta olmuş, Hacıhüseyin Mahallesi'nde bir evde yatıyordu. Osman Ağa'dan baktırımasini istemiş. Aga bir doktora güya baktirmiş, hastaluk teşhis edilememiş. Doktor Hicabi Bey konsulteye lüzum gostermiş ve Ağa'nın emir ve tavsyesi ile şehir doktorları hastanın evine gönderilmiştir. Kimi münferit kimi meslektaşları ile gitmişlerdi. Eve ilk giren Doktor Tomayidis ve yaninda ihtiyaten giden babasi Doktor Savlidi ve Hükümet doktoru Ali Hikmet Beylerdir Salona ve sedirin üstüne oturuyorlar Bitişik oda da güya hasta var ve kapısı yarı açıktır. Bu arada doktor şaban Bey eve girmiş Hicabi Bey de girmek üzeredir silahlar patliyor Doktor Tomaydis, babasi ve Hikmet Bey vunuluyor.(230) Evet, Hikmet Bey de yanlislıkla vurulmuştur. Türk doktorlarin, Osman Aga'nin adamlarının Rum doktorlara öldüreceğinden haberleri yoktur. Silahlar patlayunca kaçmak isteyen Hikmet Bey, Osman Aga'nın onu hiç tanimayan bir adami tarafından yanlislikla vurulur. Osman Ağa çok uzulur ve sinirlenir "Bu hatay hanginiz yaptiniz?(231) . diyerek adamlarna bağırıp çağırsa da ne yazik ki iş isten geçmiştir" 227)Sarıbayraktaoglu a g e sayfa 88 228) Topallı a g e olayin temmuz ayında olduğunu yazar 229) Sarıbayraktaoglu a g e sayfa 105 230)Topallı a g e sayfa 188 231) Sarıbayraktaoglu a g e **** Mustafa Kemal'in Muhafizi Topal Osman / Ümit Dogan Sayfa 100-101