25 Aralık 2019 Çarşamba

ROBOSKİYİ VE BU ÜLKENİN BARIŞINI SIZE YEDİRMEYİZ

Yannis V Yaylalı

Roboski'de yillar yılları devirdi .Fakat başında neyse Roboski aynen o devam ediyor. Ben Roboski katliamını ilk duyduğumda yeni hapishaneden çıkmıştım. Bati'da yaşıyordum ve Kürt değildim ama bir çokları gibi katliamdan üç gün sonra da yılbaşında eğlenmedim. Çünkü 90lı yılları kitapdan okuyan biri değildim, en kötüsü de Iyi tarafta olan birisi de değildim. 90lı yıllarda yine  bugünün benzeri bir atmosfer vardı. Hergün PKK'yi bitireceğiz naraları altında Kürt halkına, yanlış duymadınız Kürt halkıni bitirmek için soykırım savaşı yürütülüyordu. Bende o savaşa kötülerin yanı başında saf tutmuştum. Yani Türk devletinin bahaneleri çok olsa da Kürt halkına karşı işlediği savaş ve insanlık suçlarının hem parçası hem de sahidiydim. Bu yüzden devlet Roboski Katliamıni yapmış mıdır, yapmamış mıdır şüphesi duymadım. Geçmişten rahatlıkla böyle şeyler yapabileceğini gördüm.


Ben'de Dersim'de katleledilen 17ler ile ilgili 2005 yılında  Samsun'da katildigim bir basın açıklamasına başlatılan soruşturma yüzünden ceza almış ve 2010 senesinde Bafra'ya ailemi ziyerete gittiğim dönemde polislerce yakalanıp  hapishaneye konuşmuştum. Bir senelik bir ceza almıştım, cezam bitince de yaşama koşulum kalmayan Bafra'dan tekrar Istanbul'a döndüm. Güvenlik soruşturmaları yüzünden daha geçici işlerde çalışmaya başladım, neyse ki bir şekilde hayatımı dönzermeyi başarmıştım. Devlette zaten bunu bilinçli yapıyordu. Karşımıza çeşitli zorluklar çıkartarak gördüklerimizi anlatmamizi engellemek istiyordu. Bu yüzden bir çok insan susmayi, hatta delirmeyi, intihar etmeyi yeğlemişlerdi. Fakat ben bu durumu asla kabul etmedim, her türlü bedeli de ödedim ama 90lı yıllarda işlediğimiz suçları dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Bu yüzden sistem karşıtı bir çok çalışmanın da paydası olmaya çalıştım. Türkiye'de  gerçekten  barışçıl istemlerle yola çıkanlarla bir çok çalışma yürüttük.

Ben bu sekilde İstanbul'da koştururken, Roboski katliamından bir süre sonra vicdani retçi Halil Savda Roboski ve barış için Roboski'den başlayarak Ankara'ya kadar yürümeye başladı. Ben de gecmiste 90lı yılları iyi bilen biri olarak öncelikle katliamlara karşı sonra da barış olmazsa katliamların devam edeceği bilinciyle Halil'e açık mektubumda  'barışın sadece Kürtleri ilgilendirmediğini ,en az Kürtler kadar Karadenizlilerin de barışa ihtiyacını' var diyerek yürüyüşe katılmaya geldiğimi belirterek yola çıktım ve Halil ile diğer yürüyüşçüleri Nusaybin'de yakaladım.
Işte benim daha sonra Roboski'ye  taşınma ve tutuklanincaya kadar orada sürecek mücadelem böyle başladı.Yürüyüş sonrasında  sevgili Meral Geylani'nin Roboski'de yasayalım önerisi bunun vesilesi oldu. Hani derler ya bizimkisi baştan ladesti. Yani zaten katliamın oluş biçiminden devletin bir süre sonra bize yöneleceğini anlamıştık. Devlete ve her şeye rağmen Roboski'ye yerleştik. Yerleştirdiğinizde Roboski katliaminin birinci yıldönümüne sayılı aylar kalmıştı. Nasıl kı 90'lı yillarda savaşa dâhil olduktan sonra Kürtlere karşı yürütülen kirli savaşın bölgemdeki her adımına şahit olduysam, Roboski'de devlet saldırısının da bu saldırıya karşı yedi sene verilen anlamlı micadelenin de sahidiyim.

Aslında bugünlere gelen yolun taşları 2009 yılında Sri Lanka katliamina verilen devlet tepkisi ve AKPli teorisyenlerin o durumun Kürtlere de örnek olabileceği belirlemeleriyle başladı. Sonraki tüm görüşmeler bu büyük tuzağa Kürt halkıni çekmek içindi. Işte Kürtlere karşı düşünülen soykırım hazırlıklarının ilk işaret fişeği Roboski'dir . Ilk başta, ortada, ya da sonunda ne derlerse desinler, Roboski için mecliste oluşturulan alt komisyon da izletilen iha görüntüleri her şeyi ortaya koyuyordu. Ya da sonradan açığa çıkan mit oyunu gibi,  AKP devlet eliyle Kürtlerin gelişen toplumsal yapısını artık tehlikeli buluyordu, diger benzer katliamlarda olduğu gibi hem mesaj vermek ,hem de ileride yapılacak soykırım savaşına karşı Kürt halkının tepsisini de ölçmek istiyordu.
Tüm bu nedenlerden dolayı bu saldiri geliştirildi .

Peki Roboski köylüleri şansa mı seçildi buna cevabım ise asla şansa değildi. Bu köylülerin çoğu korucu olmasına rağmen devlete hiç  bir dönemde boyun eğmedi. Ne olursa olsun sonuçta kendi ulusal kimliği için mücadele verenlere destek verdi. Zaten korucu olmalarına götüren hikâyede 90li yillarda böyle başladı.Korucu olmayı ret ettikleri için köyleri top atışları ile ve yakılarak yok edildi. Güneye geçmek istediklerinde köyü boşalmayın da ne yaparsanız yapın dendi Kürt özgürlük hareketi tarafından. Silahi sadece geçim ve köyde kalmak için kabul ettiler. Silâhı kabul etmenlerinde devletin baskıları yani sira Kürt özgürlük hareketinin ihtiyaçları da belirledi desek yalan dememiş oluruz. Devlet bu gerçeği Iyi biliyordu, zaten bu seçimlere de yansıyordu. Roboski köylülerini devlet cezalandırmak için hep fırsat arıyordu, bu fırsatı da AKP hükümetleriyle yakaladı.

Roboskililer ve biz başından beri failleri biliyorduk, açık açık katliamı yaşayanlar bilmez mi neyin ne olduğunu değil mi? Bu yüzden mücadelemizin odağında devlet bürokrasisi ve AKP hükümeti vardı .Tüm değerlendirmelerimizin odağını bu oluşuyordu. Elbette başından itibaren AKP hükümeti de niyetini saklamadı. Işte çözüm süreci ile birlikte  bizim tüm yargı surecimizi belirlenecek olan TBMM Uludere alt komisyon kararı geldi. Suçlu yok, tamamen operasyon kazasıdır denildi. Dönem dönem terörle, dönem dönem kazayla ilgili mahkemelerde dosyamız dolaşsa da niyetlerini baştan açık etmişlerdi. Dosyamızı oyalayıp, ardından da üzeri kapatılacakti. Zaten aslına bakarsanız iki taraf ıçinde söylüyorum ki çözüm süreci kuzeyi yani Türkiye Kürtlerini ilgilendiren bir süreç değildi. Asli amacı güçleri dağıtmadan Suriye ve Rojava'ya yoneltmekti. Biri Rojavada ortaya çıkan imkânı değerlendirmek ısıtıyordu. Diğer güçte onu bastırmak için çeteleri örgütlüyordu.

Biz be kadar sahte bir süreç olduğunu alt komisyon kararına tepkimizi koyduğumuzda belirtmiştik. Büyük bir savaş hazırlığı içerisine girildiğini, devletin dağı taşı kalekollar ve güvenlik yollarıyla donattığını, tüm bunları yapan bir gücün barışa değil savaşa hazırlık yaptığını söylemekten dilimizde tüy bitmişti. Soylediklerim afaki şeyler değil perşembe degerlendirmeleri arşivleri acıktır, herkes oradan bu degerlendirmeleri görebilir. Ne derler savaş savaşı çeker, sayın Abdullah Öcalan'ın dediği darbe dinamikleri de devreye girdi. Tabi Rojava da istediği sonuçu alamayan  ve adeta orada yenilgiye uğrayan AKP hükümetleri içeriye yöneldi, bir de 7 haziran gibi bir deprem yaşayınca, Sokak savaşlarını bahane görerek bir çok şehri içindeleriyle beraber yok oldu. Kürtlere soykırımda  Ikinci  dönem başladı . Göz gözü görmeyen bir ortamda hükümete karşı  sözde bir datbe girişimi oldu ve hükümet bu dönem itibariyla ohal ilan ederek Kürtler başta olmak üzere görülmemiş bir cadı avı başlattı. Hükümet bu süreç itibariyle tam yüzyıl önce olduğu gibi bir ittifaka gitti. Genç Osmanlılar, Ittihatcilar ve Ulusalcılar Kürt soykirimin da uzlaşarak milliyetçi muhafazakar bir koalisyon oluştu.

Bu süreçte cadi avı başlatıldı, tabi ilk başta bizde payımıza düşeni aldık. Çok çeşitli ıftira ve komployla Roboski katliami 6.yil dönümü öncesi ben Meral Geylani , Veli Encu de dahil 6 kişi gözaltına alındık. O gözaltı süreci ile beraber bize büyük saldırı için harekete geçtiler. Hiç bir neden yokken derneğimiz  Roboski'der o süreçte kapatıldı. Roboski Katliamı 6.yıldönümü  temsili düzeye indirildi. Ardından önce Roboski ailelerinden Ferhat Encu , sonra, benim ardımdan Meral Geylani ve en son hala hapishanede bulunan Veli Encu tutuklandık. Tabi ayni dönemlerde AYM eksik dosyayı bahane ederek  Roboski dosyasını ret etti. Ardından da 2018 tarihinde AİHM  tüm ölçüleri bir kenara bırakarak sanki evrak memuruymuş gibi soykırım gibi bir katliamı aklanmasına yardımcı oldu.

Elbette bu süreci (AYM)hem devlet açısından hemde yanımızda yer alıyoruz diyen dostlar açısından uzun uzadıya takip ettik, devletin bize yapabileceklerini başından beri biliyorduk, omun her türlü tokadına hazırlıklıydık ama dostun  bir fiskesi tüm yedi yıllık mücadelemizi yerle bir etti .Hala bu süreci araştırıp gereken neyse yapacağız diyen dostların açıklamalarını  bekliyoruz.Bu sene ki eleştirilerimiz yanımızda değil de yanımızdaymış gibi yapan dostlarımıza dönüktür. Çünkü bu vurdumduymazlık yüzünden yedi seneden beridir sürdürdüğümüz mücadele ve ailelerimizun çoğu da çözülmüştür. Bir çok aile kan parası anlamına gelen tazminatlari sırf yedi senedir sürdürdüğümüz mücadeleyi çöpe atanlara karşı tepki olarak almıştır. Elbette bu tavrın doğru olduğunu savunmuyoruz ama somut ve soğuk kanlı  bir değerlendirme yapmak gerekiyorsa bunları söylemek durumundayız . Çünkü İnsanlık suçlarında zaman aşımı elbette yoktur. Kaldığımız yerden de devam edeceğiz diyorsak tüm gercekligimizi görüp bunun üzerinden tekrar çıkış için bir yol bulacağız, yolda yoksa yol yaratmak için tekrar tekrar mücadele yürüteceğiz.

Bizler mücadeleden kaçmadık ne gerkiyorsa onu yaptık ve ödenmesi gereken ne bedel varsa ödedik .Vurulduk, işte hapishanelere girdik, kendi örneğimde olduğu gibi sürgün yaşamak durumunda kaldik. Şimdi tekrardan başlamak ve kaldığımız yerden devam etmek için bizim ile birlikte yürüyenlerin yaptıkları bu büyük yanlış için özeleştiri vermesi gerekir ve verdikleri sözün gereğini yapmasını istiyoruz yapıyor gibi değil gerçekten yapmalarını ve yanımızda olmalarını istiyoruz, ya da artık gölge etmesinler. Roboski şehitlerine verdiğimiz sözü yine yineliyoruz,tuzaklara düşmeyip geride kalan bizler bir tek aile ve aktivistler olarak kalsak da mutlaka birgün Roboski katliamının hesabını soracağız.

Katiller ve gafiller sevinmesin bu mucadeledir yine toparlanıp böğrünüze yumruğumuzu vuracağız, biz olduğumuz sürece size rahat yok bunu bilin. Veli Encu bugün hala elinizde esir ise bu hala bizden korktuğunuzu gösterir. Ama işaret fişeği Roboski katliami olan ve amacı ise Kürt halkına karşı yapmak istediginiz soykırıma da asla izin vermeyeceğiz. Kürt halkına soykırım ve buna karşı direnişin adı olan sürecin üçüncü aşaman da son sözü  Roboskililer, Kürt halkı ve dostları söyleyecek.  Iktidar ve çevrelerine söylüyorum sizin deyişinizle ne Roboskiyi , ne Kürt halkıni  ne de bu coğrafyanın barışını size yedirmeyiz bunu da bilin. Belki saraylar ve fermam sizin olabilir ama , sokaklar bizimdir ve her zaman son sözü sokaklar söyler . Tüm yukarıdaki söylediklerimin ışığında Roboski katliamının 8.yıldönümünde herkesi bulundukları alanlarda sokağa çıkmaya ve Roboski'yi güçlü şekilde sahiplenip katillerden hesap sormaya davet ediyorum 

Yorgo Andreadis'in Tolika'sı Yol Göstermeye Devam Ediyor

Yannis Vasilis Yaylalı 

*Yorgo Adreadis'in Tolika kitabının kahramanları ile Yunanistan'da, Selanik'te bir aradaydım. Kitaptaki kız kardeşlerden Sofia'nın kızı Eleni'nin oğlu Panagioti ile Tolika ve arayışları üzerine konuştuk ve tekrar bir yüzleşme savaşçısı olan Yorgo Adreadis'i andık.
(İlgili bir haberi buradan okuyabilirsiniz)

Yorgo Andreadis ömrümü Yunan -Türk kardeşliğine adamış, bu anlamda birçok yüzleşme çalışması olan kitaplar ortaya çıkarmıştır. “Tamama”, “Tolika”, “Gizli Din Taşıyanlar” Türkçe’ye çevrilmiş kitapları arasında yer alır. Hatta “Tamama, Pontus’un Yitik Kızı” adlı kitabı ile Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü’ne layık görülmüştü. Kitabı, Yeşim Ustaoğlu tarafından “Bulutları Beklerken” adıyla sinema filmi de yapıldı. Yorgo Andreadis'in Tolika kitabı Bafra'da geçer ve iki kız kardeşin dramı üzerinden Pontos soykırımı surecinde yaşanan acılar anlatılır.
Belge Yayınları’nın Türkçe'ye kazandırdığı bu kitabı okuduğumuzda o yangın yıllarında kız kardeşler için zorlu bir yolculuk başladığını görürüz. Bu göz gözü görmeyen günlerde Yunanistan'da sonuçlanacak olan mecburi yolculukta kardeşlerden ancak biri, Sofia Yunanistan'a ulaşmayı başarırken Tolika kötü kalpli Hüseyin'in hışmına uğramış ve daha köyden yeni çıkmışken at arabasından atıldığı için Türkiye'de, Karadeniz'de Bafra'da kalmıştır. Her şeyi yapmasına rağmen Sofia bir daha kardeşine kavuşamaz.
Kitabın eksik bıraktığı yerlerde ise Selanik'te buluştuğum Panogioti devreye giriyor ve Sofia'nın Yunanistan'a yerleştikten sonra ekonomik zorluklar yüzünden çalışmak için gittiği Almanya'da da Kızılhaç aracılığıyla kardeşini aramaya devam ettiğini ama ne yaptıysa sonuç alamadığını bize aktarıyor. Sofia'nin ailesinde herkes Tolika'dan haberdardır. Sofia'nin acısı torununa da geçmiştir. Torunu okulda bir edebiyat ödevi olarak bu konuyu işler, bu hocasının dikkatini çeker ve bu konularda araştırma yapan Yorgo Andreadis'e bu durum ulaştırılır.

Eldeki bilgiler ile yola koyulur yazar Andreadis, baba toprağı Karadeniz'e çok kez gittiğinden birçok yerde arkadaşları vardır ve beraberce Tolika'yı bulmaya koyulurlar. Bafra'da edindiği dostları her şeylerini Tolika'yı bulmak için vakfederler. Ama 90’lı yıllar Jitem’in, kontra gerillanın Karadeniz’e yerleştiği yıllardır ve Yorgo Adreadis'in yaptığı bu yüzleşme çalışmaları bu çevreyi rahatsız eder. Bu çevre bir süre sonra yaptığı çeşitli provokasyonlar ile Yorgo Adreadis'in Türkiye'ye girmesini yasaklatırlar.
Tolika'nin akıbeti için tam ümit doğmuşken bu provokasyon yüzünden maalesef bir sonuca ulaştırılamaz. Yorgo Andreadis ne yaptıysa bir daha Türkiye'ye alınmaz. En çok istediği, arzusu Pontos'ta, Karadeniz'de baba ocağında son zamanlarını geçirmektir ama ceberut devlet buna izin vermedi. 2010'un ortalarında ise hastalığı yüzünden Yorgo Adreadis yaşamını yitirdi.

Bu ceberut devlet için Kürtlere karşı savaşmaya gittiğimde, PKK gerillalarına esir düşmüştüm. Hiçbir şeyin ezberde anlatıldığı gibi olmadığını anladığımda, gördüğümde savaşın PKK ile değil de Kürt halkına karşı verildiğini ve köylerinin, yurtlarının o yıllarda nasıl yakılıp yıkıldığını anladığımda devlet de benim bir devşirme, bir dönme ailenin bir bireyi olduğumu gözüme soka soka anlattı. Akılla artık Pontoslu bir Rum olduğumu, ailemin kılıç artığı olduğunu öğrenmiştim. Ama kimliğimi ruhsal anlamda kabul etmem, sahiplenmem Yorgo Adreadis’in yüzleşme kitaplarıyla olmuştur. Bu yüzden bir vefa borcu olarak elinde olmayan nedenlerden dolayı tamamlayamadığı Tolika'yı ya da akıbetini bulmak için kolları sıvadım.

Geçmişimden dolayı Bafra ve çevresinde bu çalışmayı, bu araştırmayı ben yapamazdım. Bu çaba için öyle doğru insan seçmişim ki iğne ile kuyu kazar gibi tüm köyleri didik didik ederek Tolika'nın akıbetini de tek yaşayan oğlu olan Memed'in izini de buldu. Bulmakla da kalmadı, Tolika kitabında geçen mektup adresine mektup göndererek de aile ile bağlantıya geçti. Bir kere daha gazeteci, yazar Gonca Vural'a insan üstü çabaları için buradan teşekkür ediyorum.
(İlgili bir röportajı buradan okuyabilirsiniz)

Nasıl ki Tolika'nın yazarının ömrü yermediyse Tolika'nın akıbetini ortaya çıkarmaya, kardeşi Sofia da Tolika'nin akıbetini öğrenemeden hasta yatağında kardeşinin ismini sayıklaya sayıklaya yaşamını kaybetti. Zaten Tolika da çok genç yaşta yetim bir müslüman ile evlendiriliyor. Daha sonra gavur denilerek zorla boşandırılıyor ve bir inek parasına hizmetçi olarak satılıyor ve bir sene içerisinde zatürreden yaşamını yitiriyor. Oğlu ise bir müslüman aile tarafından büyütülüyor. Müslüman aile adını Mehmet koyuyor, Mehmet büyüyünce kendisi gibi yetim kalan bir Rum kadını ile evleniyor.

Belki bu büyük acının ilk tanıkları kardeşler bir birbirlerine kavuşamasa da iki kardeşin çocukları, kuzenler Gonca Vural ve arkadaşlarının gayreti ile Bafra'da buluştular. Gonca Vural da bana kuzenlerin buluşma anını anlatırken ağlamaklı olmuştu, denizin öteki yanında Yunanistan'da bir araya geldiğim Sofia'nin kızı olan Eleni annenin oğlu Panagioti'de gözleri dola dola annesinin kuzeniyle buluşma anını anlattı. Gonca Vural bana o mektubu gönderme anını anlatırken denize bırakılan notlu şişe misali yaptığını ve nerdeyse cevap gelmeyeceğini bile bile yine de gönderdiğini söylemişti. Panagioti de Sofia ile kardeşi Tolika’yı arayışta tüm ümitlerini yitirdikleri bir anda Tolika ve akıbetini dillendiren mektubu aldıklarında nasıl şaşkına döndüklerini, heyecanlandıklarını ve annesi Eleni'nin mektupta verilen numarayı gözyaşları içerisinde aradığını anlattı.

Panagioti ile uzun uzun konuştuk ve Eleni anneyle telefonda görüşerek ileride bir araya gelmek için randevulastık . Elbette Tolika'nın Türkiye'deki ve Yunanistan'daki ailesi ile ilgili gelişmeler bitmedi. İleride sizlerle gelişmeleri paylaşmaya devam edeceğim. Sofia'nın Tolika'yı sayıklaya sayıklaya yaşamını yitirdiğini duyunca keşke dedim elimizi biraz daha çabuk tutabilseydik de kuzenlerden önce birbirlerini neredeyse bir asır arayan kardeşleri buluşturabilseydik. Bir asır yangın yeri olan yüreğine kardeş buluşması bir nebze su olabilir ve yaşamının sonunda bu dünyaya birazcık huzurla veda edebilirdi. Sevgili Tolika, Sofia ve tüm bu dramı ortaya çıkaran büyük yürekli güzel insan Yorgo Andreadis devriniz hep daim olsun, huzur içinde uyuyun.

Peki yüzyıl öncesinde yaşayanlardan bir ders çıkardık mı, devletler acısından bakacak olursak hiçbir ders çıkarılmadığı ortada, geçmişte atalarının yaptığı hatayla yüzleşip bunun gereğini yapmak yerine devlet Suriye'de Rojava'da olduğu gibi yeni yeni yaralar peşinde, yeni tehcirler, katliamlar peşinde. Yani başka başka yaralar peşinde koşan devletten ve o devletin yöneticilerinden yüzyıl önce yaşananlar ile empati beklemek elbette olası değil. Ama devletlerin dışında denizin iki yakasında da büyük yüzleşme için, yeniden bir arada yaşamı savunmak için Eleniler, Panogiotiler, Goncalar, Recepler var. Devletlerin ceberut yüzüne karşın Don Kişotvari mücadele etmeye devam ediyorlar.

Bana gelince bana ruhumu, kimliğimi kazandıran o güzel insan, hakikat arayışçısı Yorgo Andreadis'e vefa borcumu ödemeye devam ediyorum. Andreadis'in inkara, soykırıma, talan ve yalana karşı, bir bayrak gibi taşıdığı insanlık, kardeşlik mücadelesini biz devraldık ve yaşadıklarımızla empati kurulabilmesi için iğneyle kuyu kazar misali çabalayarak halklara neyin ne olduğunu, dilimiz döndüğünce anlatmaya devam edeceğiz.

Tolika’nın sadece bir sembol değil, ayrıca bir çağrı, bir yol gösterici olduğunu belirtmeliyim. Pontos'ta yatan binlerce sahipsiz ölülerimizin adalet çığlığını bizlere haykırıyor. Eğer Karadeniz'e, Pontos'a yolunuz düşerse eğilin ve toprağı dinleyin, altından yükselen adalet feryatlarını duyacaksınız...

*ilk olarak Demokrat Haber'de yayınlanmıştır 

15 Aralık 2019 Pazar

Roboski katliamı üzerine bir kısa okuma

Yannis Vasilis Yaylalı  l Demokrat haber arşivi 

2013 l 21 Kasım 

Roboski katliamının 99. haftasına girerken AKP’ye yakışır bir açıklama geldi. Sözde insan haklarından sorumlu yetkilisi “94 Şırnak katliamı Roboski' ye emsal olamaz oluşturamaz” diyor.



“Biz her şeyimizle Roboski'deydik” diyen sözcü doğru söylüyor, her şeyleriyle ‘nasıl katliamı sümen altı edebiliriz’ diye başından beri uğraş içerisindeler. Tüm güçlerini katliamı aydınlatmak için değil aydınlatmak isteyenleri tecrit etmek için seferber ettiler.

Bu durumu bilmeyen, görmeyen kalmadı. Hala aileler ve biz mahkemeler kapısında adalet arayışı içerisinde olduğumuz için cezalandırılıyoruz.

Alt ve üst komisyon ise işini çok iyi yaptı, mahkemeye örnek olabilecek kararı alıp onayladılar. Hatta hatta bu raporu BDP-CHP'nin dışında MHP bile kabul etmemişken, uzun süre uyuttuktan sonra tam çözüm sürecinin başladığı bir dönemde ‘her şey kazaydı’ manasında bir raporu gürültüye getirterek kamuoyunun bunu böyle kabul etmesini istediler...

AKP' DE OYUN BİTMEZ

Aileler ile birçok kez görüşüp, ‘bakın bizimle görüşüyorlar o zaman katliamı biz yapmadık’a getirmeye çalıştılar. Bunun için Emine Erdoğan'dan alın da, Başbakan’a kadar bu şekilde o görüşmeleri değerlendirdiler.

Aileler bunu göremediler, çünkü katil bir ruha sahip değillerdi. Bu oyunlardan uzak sadece adalet istiyorlardı. Aileler ile her görüşme katliamı soğutmak ve sümen altı etmek için AKP’nin sabır içerisinde yürüttüğü bir oyundu.

Daha önce aynı oyun Roboskili çocukların eğitim bursu için de düzenlenmişti. İstanbul'da aileler görüşmeler yaparken bir sinsi AKP zengini baron ailelere sokuldu ve ‘tek derdim sizin gençlerinize yardım etmek’ dedi. Roboskili aileler çıkarsızdı ve oyunlardan habersiz bu iyilik zannettikleri şeyi kabul etti.

Bir gün aileler adalet arayışları için meclise gurupları ziyaret için gittiklerinde AKP gurubu ile de görüştüler. O gün AKP'ye ‘hesap ver çocuklarımızı nasıl öldürdünüz?’ dediler. Bunun üzerine AKP sözcüsü ‘siz ne diyorsunuz biz sizin çocuklarınızın bursunu bile veriyoruz’ deyince aileler o paranın nasıl kendilerine geldiğini anladılar. Bunu anladıklarında olduğu gibi parayı reddettiler.


Başbakan ve içişleri bakanının açıklamalarını asla unutmayın. Katliamda yaşamlarını yitiren çocuklar için demediklerini bırakmadılar: ''Teröristlerin piyonları'', ''ölmeseler yargılanacaklardı'', ''her kürtaj bir Uludere'dir''.
Bir süre sonra Roboskili aileler onların beklemeyeceği kadar dik duruş sergileyince, danışmanlar devreye girip, oyunun saldırı tarzını değiştirdiler. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün zannedersem Roboski katliamının ilk dönemlerini görmek istemiyor. Kendisi de o günlerde yaptığı ziyarette ailelere adalet sözü vermişti bugün hatırlamasa da...

Üstün ne diyor ''AİHM'in mevcut kararında 'insani olmayan ve aşağılayıcı muamele yapılmıştır' deniliyor. Uludere olayında ise böyle bir durum yoktur. Olaydan sonra Meclis'te komisyon kurulmuştur, olay incelenmiştir. Komisyon raporunda da olayla ilgili hatalar sıralanmıştır. Bakanlar, Başbakanımızın eşi oraya gitmiştir. Orada yaraları sarmak için adımlar atılmıştır. Hükümet, kamu kurumları her aşamada mağdurların yanında yer almıştır. ''

Şimdi günü kurtarmak için kurulan alt komisyonlar ve bunu onaylayan üst komisyonlar hatta gözü yaşlı Emine hanımlar ve Erdoğan'ın ayarlamalı görüşmeleri, İnsan hakları komisyonunun başkanı olan Üstün'ün bu açıklamaları ile daha anlaşılır olmuştur.

AKP tam bir dezenformasyon ve savaş hükümeti olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Roboskili aileler de bu süreçte birçok kez sınandı ve hepsinden alınların akıyla çıktılar.

YALAN AYNALARINI ROBOSKİLİ AİLELER KIRDI

Roboskili aileler en son bu yanlarını Uludere adliyesinde gösterdiler. 500. gün ile ilgili yaptıkları eylemler bahanesiyle yargılamalar için adliyeye geldiklerinde mahkemeye '' Siz önce katliamcıları yargılayın sonra bizi yargılayın, o güne kadar mahkemenizi tanımıyoruz'' dediler.

Roboski katliamında öldürülenlerin 19'u 18 yaşın altında çocuklardı. AKP’nin İnsan Hakları Komisyonu Başkanı’nın Çocuk Hakları Günü’ne denk gelen yukarıdaki açıklamayı yapması kısaca özetlediğim bu okumayı yaptıktan sonra ne kadar manidar değil mi?

Bir dönem telekomünikasyon yaygın olmadığı için ''Terör köy yaktı'' yalanlarıyla insanları kandırıyorlardı. Bugün de dezenformasyonla yine insanlar kandırılmaya çalışıyor. Fakat yalanlar artık saklanacak gibi değil, bilişim bugün artık her şeyi aşmış durumda, bir de hala kontrol edemedikleri bir özgür medya var. Onlar ve sosyal medya sayesinde yaratmak istedikleri karanlık tutmadı. Bu olmayınca yukarıda anlattığım ve anlatmadığım birçok oyunu devreye soktular. Ve sokmaya da devam edecekler. Bilmedikleri şu ki artık 94 yılları geride kaldı. 

Yalanlarınızla her gün biraz daha burnunuz büyüyor, aynalarınız sizi kandırıyor, burnunuzu kısa zannediyorsunuz.

Sizin dev yalan aynalarınızı Roboskililer, Kürt halkı ve dostları paramparça etti.

Kral artık çıplak, birileri hükümete bunu söylesin.